taş mı fosil mi? Hangisi arkeologların buldukları şeyin fosil mi yoksa sıradan bir taş mı olduğunu anlamak için kullandıkları yöntemlerden biridir

Cevap: Yalamak

Jeolojik ve arkeolojik materyallerin yaşını tayinde kullanılan gerek radyoaktif gerekse diğer metotlar, birtakım kabullere ve tahminlere dayandığı için istenen hassasiyette değildir. Bu bakımdan ortaya konan yaşların gerçek yaşlar olduğu hususunda tereddütler hasıl olmaktadır.

Jeolojide “yaş” genellikle nispi (göreceli) bir mana taşır. Yan yana veya üst üste duran iki kayaç kütlesinden birisi diğerine göre daha yaşlı veya daha gençtir. Bir değişim olmamışsa, alttaki kayaç üsttekine göre daha yaşlıdır. Bunu ilk defa 1669 yılında Nicolas Steno belirtmiştir.

Jeolojik ve arkeolojik materyalin yaşını tayinde değişik metotlar kullanılır. Bunlar:

1- Jeolojik Yaş Tayini

Bu metotta mukayese esastır. Meselâ bir bölgedeki Karbonifer yaşlı arazi bir başka yerdekiyle taş benzerliği, fosil benzerliği ve morfolojik yapı benzerliği gösteriyorsa, bu ikinci bölgedeki arazinin de Karbonifer yaşta olduğuna hükmedilir.

2- Paleontolojik Yaş Tayini

Bu metotta bir kayacın yaşı, ihtiva ettiği fosil çeşidine göre yapılır. William Smith 1770 yılında İngiltere’de yaptığı kazılar sırasında, ka­yaçlarda gözlediği fosillerin tabakalar içerisinde gelişigüzel değil, belirli bir sıralanışa göre yer almış olduklarını, aynı tabaka topluluğunda aynı fosil organizma, farklı tabakalarda ise değişik organizma cinslerinin bu­lunduğunu tespit etmiş ve “benzer fosil gruplarını taşıyan tabakaların aynı yaşta olması gerektiği” sonucuna varmıştı. Daha sonra yaptığı çalışmalar bu düşüncesini doğrulamıştır2.

Jeolojik dönemlerde çok kısa devrelerde yaşayıp ortadan kalkmış olan fosiller vardır. Bunlara “Karakteristik veya Kılavuz Fosiller” ya da “Kat Tayin Edici Fosiller” adı verilir. Kat belirleyici fosiller bir bakıma tak­vim gibidirler ve içinde bulundukları tortul tabakanın jeolojik yaşını or­taya koymada büyük ehemmiyete sahiptirler. Meselâ Paleozoik başında birden or­taya çıkan Trilobitler kısa zamanda çok geniş bir sahaya yayılmışlar ve Paleozoik sonunda aniden yok olmuşlardır. Dolayısıyla Trilobitler’in bulunduğu bir tortul tabakanın yaşı Paleozoik’tir. Aynı şekilde Ammonitler Me­sozoik, Nummulitler Tersiyer, memeliler de Kuvaterner yaşını verirler.

Farklı devir ve periyotlarda yaşamış karakteristik fosiller dikkate alınarak, her devrin yaşı ve ihtiva ettiği kat belirleyici fosilleri gösteren “Jeolojik Sütun”lar teşkil edilmiştir. Herhangi bir beldede bulunacak olan karakteristik fosille o beldenin yaşı, bu jeolojik sütundan anlaşılabilir.

Paleontolojik Yaş Tayin Metodu’nun Kritiği

Kayaçların yaşları, ihtiva ettikleri indeks fosillere göre tayin edil­mektedir. Ancak hangi indeks fosillerin hangi yaşı gösterdikleri nasıl bi­linecektir? Bunun cevabı, “evrim”dir. Yani evrimin bütün dünyada aynı doğrultuda meydana geldiği ileri sürüldüğüne göre, belli bir çağda ya­şayan organizmaların geçirdikleri evrim safhaları, bu çağda depolanan tortulları tanımak için şaşmaz bir kriter olmalıdır. Bu, “evrim” düşüncesinin temel prensiplerinden birisidir.

Morris, kayaları kronolojik sıraya dizmek için kullanılan tek yolun fo­siller olduğunu belirtir. Fosilleri bu kronolojideki spesifik yere oturtmak için gerekli olan kriter, “hayatın basitten kompleksliğe doğru evrimleştiği” dü­şüncesidir. Canlı varlıkların evrimleşmesi ise, fosil kayıtları üzerine bina edilir. Evrimin olduğuna ait delil, fosillerdir. Fosiller de evrim düşüncesine göre kronolojik sıraya dizilmişlerdir. Böylece mesele fasit bir daire şeklinde güçlü bir muhakeme sis­temine dönmüştür1.

Dunbar bu konuda şöyle der:

“Hayatın daha basit formlardan gittikçe kompleks formlara doğru evrim geçirdiğine dair tek tarihî bilgilere dayanan delili, fosiller sağlamaktadır” 3.

3- Varv Metodu’yla Yaş Tayini

Sular, taşıdıkları materyalleri çukur yerlerde biriktirirler. Bu çö­kelme hızından faydalanarak tortul bir serinin yaşı tayin edilebilir. Özellikle buzulların erimesiyle teşekkül eden sular, göllerde veya çukur bölgelerde birikirler. Erime oranı kış mevsiminde azdır ve bu sular beraberinde ince taneli malzemeleri sürükleyerek ince bir tabakanın te­şekkülüne sebep olurlar. Yazın ise erime oranı yükselir ve beraberinde iri ta­neli materyali taşıyarak kalın tabaka teşkil eder. Böylece bir yılda bir ince, bir kalın tabaka oluşur. Ağaç halkaları gibi bu halkaları sayarak yaş tayini yapmak mümkündür. Tabakalı kayaçların varvlardan faydalanarak tayini, ilk defa 1905 yılında İsveçli De Geer tarafından yapılmıştır. “Varv” kelimesi İsveç di­linde “periyodik tekrarlanma” manasına gelmektedir.

Çökelme hızından faydalanarak Mısır’da Nil Nehri’nin 3000 yıldan beri her 400-500 senede 30 cm kalınlıkta bir sediment biriktirdiği ortaya konmuştur. Okyanuslardaki tuz miktarının tespitiyle de jeolojik yaş tayininin ya­pılabileceği ileri sürülmektedir. Buradaki tuzların, çevredeki kayaçlardan belirli sürelerde taşınacağı dikkate alınmaktadır. Joly, okyanus sularında bulunan sodyum iyonlarının miktarı ile her yıl akarsularla karadan de­nizlere giren sodyum miktarı arasındaki oranı hesaplayarak, ok­yanuslardaki Na+ miktarını 15.627 x 1012 ton, bir yılda okyanuslara giren Na+ miktarını ise 15.727 x 104 ton olarak bulmuştur. Buradan hareketle, ok­yanusların yaşını 99.4 milyon olarak hesaplamıştır. Bu değerin çok az oluşu ve Na+ oranının da devamlı değiştiği nazara verilerek bu metot tenkit edilmektedir.

Varv Metodu’nun Kritiği

Varv Metodu’nda, yağış rejimi ve toprağın yapısı büyük rol oy­namaktadır. Mevsim ve yıllar arasında görülebilecek iklim değişiklikleri, aynı su miktarının taşıyabileceği malzemenin tekstür ve strüktürüne tesir edecektir. Sel ve taşkınlar da bu varv teşekkülünde bir dezavantaj olarak gözükmektedir. Çünkü normal suyun taşıdığı materyale göre sel sularıyla aynı süre içerisinde daha fazla miktarda sediment taşınıp biriktirilecektir. Bu da, yaş tayininde belli bir sürede biriken sedimenti esas alan Varv Metodu’nun sonucunu büyük oranda etkileyecektir.

4- Radyoaktif Elementlerle Yaş Tayini

İlk defa Becquerel tarafından 1896 yılında, uranyum tuzlarından görünmeyen bazı ışınların çıktığı tespit edilmiş, Madam Curie 1897 yılında toryumun da ışınlar yaydığını tespit etmiş ve bu olaya “radyoaktivite” adını vermiştir. Radyoaktif elementler etrafa alfa, beta ve gama ışınları yayarlar. Bu ışınlar, fotoğraf filmi üzerinde bıraktıkları ışınım etkisiyle, Geiger sa­yıcısıyla ve sentilometre gibi aletler yardımıyla tanınırlar.

Radyoaktif elementlerle yapılan yaş tayinlerini, radyoaktivitenin dolaylı ve dolaysız etkilerine göre iki gruba ayırmak mümkündür.

4.1- Radyoaktivitenin Dolaysız Etkilerine Dayanan Metotlar

4.1.1. Uranyum Metodu

Uranyum Metodu, yaş tayin metotlarının bir ailesidir. Bu metotların hepsinin esası, “uranyum ile onun kardeş elementi olan toryumun uzun bozunma zincirleri boyunca kurşun ve helyum hasıl etmeleri” esasına dayanır. Bu olay “alfa bozunumu” olarak adlandırılır. Olayda alfa partikülleri, ana atom­ların çekirdeklerinden sabit bir hızla ayrılırlar. Bunlar helyum gazının pozitif yüklü atomlarıdır

Radyoaktif elementlerin başında uranyum ve toryum gelir. Uran­yumun iki izotopu vardır. Bunlardan birincisi U238’dir ve yarı ömrü 4.5 milyar yıldır. Diğeri U235’in ise yarılanma ömrü 0.7 milyar yıldır.

Toryumun (Th232) yarılanma ömrü ise 14.1 milyar yıldır. Bunlar be­lirli oranlarda helyum atomu vererek aşağıdaki gibi kurşun izotoplarını hasıl ederler: 

U 238 ----> Pb 206 + 8 He 4

U 235 ----> Pb 207 + 7 He 4

Th 232 ----> Pb 208 +6 He 4

Normal kurşun minerali olan galenitte (PbS) kurşunun üç izotopu bir arada yer alır. Bu elementleri ihtiva eden herhangi bir tabakada kur­şunun dördüncü bir izotopu olan Pb204’ü, diğer izotoplarla birlikte bulmak mümkündür. Bun­dan dolayı ona “yaygın kurşun” denir. Jeolojik zamanlar boyunca diğer izotopların miktarı gittikçe arttığı hâlde, Pb204’ün miktarı hep aynı kalır. Bu bakımdan Pb204’ün radyometrik yaş bulmada önemi büyüktür. Kurşun ihtiva eden bir mineralde Pb204’ün miktarı genel kurşun miktarından çı­karılınca, geride radyoaktif bozunum ürünü olan Pb izotopları kalır. Bun­ların miktarının tayiniyle de, içinde bulundukları mineralin yaşı tespit edi­lebilir.

Radyoaktif elementlerde belirli bir zamanda bozunum yoluyla mey­dana gelen atom sayısı (n) ile, mineralde bulunan radyoaktif elementin atom sayısı (N) doğru orantılıdır.

Matematik olarak bu kanun:

n = N.e-λt formülüyle gösterilir.

n = “t” zaman sonra kalan atom sayısı

N = Zamanın başlangıcında, yani t=0 olduğunda mevcut olan atom sayısı.

l = Radyoaktif bozunum sabitesi (her element için karakteristiktir).

Başlangıçta numunede bulunan radyo aktif elementin ve bugüne kadar radyoaktiviteyle meydana gelmiş elementin miktarı bilinirse, rad­yoaktivite kanunlarıyla son miktarın teşekkülü için geçen müddet he­saplanabilir.

Bozunum hızı zaman ve radyoaktif izotopların yaşına bağlı de­ğildir. Bu hızı istatistiki olarak tespit mümkündür. Meselâ radyumun 10 milyon atomundan (N) her yıl 4 bin 273 tanesi (n) bozunuma uğrar. Burada n/N oranına “bozunum sabitesi” denir. Bu değer, radyum için yıl başına:

l = n / N = 4273 / 107

l = 0.0004273 eder.

Yarı ömrü ise:

T= 0.693 / l

T = 0.693 / 0.0004273 = 1622 yıldır.

Uranyum Metodu’nun Kritiği

Uranyumun radyoaktif bozunumuna dayanan yaş tayin metotlarının sakıncalı tarafları vardır. Bunları şöyle özetlemek mümkündür:

1. Uranyum mineralleri her zaman açık sistemlerde bulunur.

Uranyum ihtiva eden kayaç kapalı bir sistemde olmadığı için, dış etkilere maruzdur. Meselâ uranyum yer altı suyu tarafından kolayca çö­zülebilir. Ara elementlerden olan radon gazı, uranyum sisteminden dı­şarıya veya içeriye kolayca geçebilir. Radyoaktif yaş tayini konusunda söz sahibi Henry Fauld, bu hususa şöyle dikkat çekmektedir:

“Jeolojik zamanda hem uranyum hem de kurşun, tortulu şist­lerin içinde yer değiştirmişlerdir. Detaylı analizler, bu elementlerle uygun yaşların elde edilemediğini göstermiştir. Benzer güçlüklerle, uranyum ve radyum ihtiva eden maden damarlarının yaşını tayin etme teşebbüslerinde de karşılaşılır. Aynı noktadan alınan örnekler üzerinde farklı yaşların tespit edildiği ve birçok kimyevi aktivitenin vuku bulduğu bilinmektedir” 4.

2. Uranyum bozunum hızı değişken de olabilir.

Radyoaktif bozunmalar atomik yapı tarafından kontrol edildiklerinden, diğer olaylardan kolay kolay etkilenmezler. Fakat atomik ya­pıları etkileyebilen faktörler, radyoaktif bozunum hızını da et­kileyebilirler. Bunun en bariz misali, kozmik radyasyon ve bunun ürünü olan nötrinolardır. Bir başka misal de, reaktörlerden çıkan veya farklı yol­lardan hasıl olan serbest nötronlardır. Eğer bu partiküllerin yerküredeki miktarlarını artıracak herhangi bir şey meydana gelmişse, radyoaktif bo­zunum hızlarını da artıracaktır.

3. Oğul ürünler, kayacın ilk teşekkülünde orada yer almış olabilir. Uranyum ve toryum bozunumuyla ortaya çıkan radyojenik oğul ürün­lerin, bu mineraller ilk defa teşekkül ettiği zaman orada mevcut olması mümkündür. Günümüzde yerkürenin iç tabakalarından lavların akmasıyla meydana gelen kayaların, bazen hem radyojenik hem de müşterek kur­şun ihtiva ettikleri bulunmuştur.

4. Oğul ürünlerin hepsi o kayaca has olmayabilir. Radyoaktif bo­zunmayla teşekkül eden oğul ürünlerin hepsi o kayaçta kalmayabileceği gibi, başka kayaçta teşekkül etmiş oğul ürünler de oraya gelmiş ola­bilirler.

4.1.2- Potasyum-Argon Metodu

Potasyum mineralleri volkanik kayaların büyük çoğunluğunda ve bazı tortul kayaçlarda bulunurlar. Geniş kullanım alanları vardır. Po­tasyum 40, yan ömrü 1.3 milyar bir hızla, elektron yakalama olayıyla Argon 40’a dönüşür.

4.1.3- Rubidyum-Stronsiyum Metodu

Bu metot, Rubidyum 87’nin 47 milyar yıllık yarılanma süresiyle Stronsiyum 87’ye dönüşmesine dayanır. Rubidyumun yarılanma süresi bazı otoriteler tarafından 60 milyar yıl, bazıları tarafından da 120 milyar yıl olarak kabul edilir. Bu metodun uranyum metoduna göre ayarlanması ge­rekir. Dolayısıyla uranyum yaş tayin metodundan daha güvenilir değildir. Gerek uygulama yönünden gerekse uygulamada karşılaşılan mahzurlar bakımından Potasyum-Argon Metodu ile Rubidyum-Stronsiyum Metodu ve diğer radyoaktif metotlar, Uranyum Metodu’yla benzerlik gösterirler. 

4.1.4- Radyokarbon (C14) Metodu

“Radyokarbon,” sabit olmayan karbon-on dört (C14) izotopuna verilen isimdir. Karbon-on iki (C12) ise “tabii karbon” olarak adlandırılır ve rad­yoaktif değildir. Radyokarbon, atmosferin üst kısmında, kozmik rad­yasyonla, atmosferdeki azot-on dört (N14)’ün aralarındaki reaksiyonlar sonucu hasıl olur. Karbon-12, altı proton, altı nötron ve altı orbit elektron taşır. Karbon-14 çekirdeğinde ise sekiz nötron bulunur. Bu iki fazla nötron, atomu kararsız hâle getirir. Nötronlardan biri beta partikülü vererek yedi pro­tonlu ve yedi nötronlu bir çekirdek hasıl eder. Bu yeni yapı, Azot-14’tür. Böylece kararsız Karbon-14, kararlı Azot-14’e dönüşür. Yarılanma ömrü de 5730 yıldır.

Atmosferde teşekkül eden Karbon-14, derhâl CO2 hâlinde oksitlenir ve havaya, suya ve organizma bünyesine yayılır. Normal olarak, havadaki radyoaktif karbondioksit ile radyoaktif olmayan karbondioksit oranının, dolayısıyla C14/C12 oranının sabit olduğu, bu sabit orana ulaşabilmek için de 100 yılın geçtiği kabul edilir.

Canlı organizmalardaki C14/C12 oranının da sabit olması beklenir. Or­ganizma yaşadığı sürece bu oranın eşitliği değişmez. Fakat canlı or­ganizma ölünce, havadan CO2 alamayacağı için C14’ün C12’ye oranı git­tikçe azalacaktır. Bu azalma 1/2 değerini bulduğu zaman, o organizmanın ölümünden itibaren geçen sürenin 5730 yıl olması gerekir. Çünkü C14’ün yarı ömrü 5730 yıldır. Beş yarı ömürde, yani yaklaşık 29 bin yılda orijinal radyokarbon miktarının sadece 1/32’si serbest bırakılacaktır. Radyokarbon Metodu, en çok 80 bin yıl öncesine kadar uzanan süreleri tespit için kullanılabilmektedir. Daha yaşlı materyaller, Uranyum Metodu’yla test edilmelidir.

Radyokarbon Metodu’nun kritiği

Radyokarbon Metodu birtakım kabullere dayandığı için tenkit edil­mektedir. İtiraz edilen hususlar şunlardır:

1. Birçok canlı sistem, standart C14/C12 oranına sahip değildir. Karbon-14 Metodu, bütün canlı organizmalar öldüğü zaman, on­ların hepsinin standart C14/C12 oranını ihtiva ettiğini farz eden bir kabulle yola çıkar. Hâlbuki birçok numune bu oranı göstermemiştir. Meselâ bu metotla, yaşayan mollusklar 2300 yaşında tespit edilmiştir. Böyle bir değer, organizma çevresinin, tahmin edilenden daha fazla C14 ihtiva et­tiğini, dolayısıyla organizma ile çevre arasında karbon değişimi olduğunu gösterir5.

2. Radyokarbon, her organizmada sabit oranda azalmayabilir.

Radyokarbon bozunumları, çevrenin radyoaktivitesinden, özellikle serbest nötronlardan ve kozmik radyasyonlardan etkilenmekte ve do­layısıyla bozunma hızları değişmektedir.

3. Tabii karbon miktarı geçmişte değişik olabilir.

Geçmişte yeryüzünün bitki örtüsü, şimdikinden ya daha fazlaydı ya da daha az. Buna bağlı olarak da C14/C12oranı ya büyük veya küçük olacaktır. Dolayısıyla bu periyotlara ait materyallerin görünen radyokarbon yaşı da, gerçek yaştan ya büyük veya küçük bulunacaktır. Aynı husus, atmosferdeki karbondioksit miktarı için de geçerlidir. Şayet geçmişte volkanlar dışarıya karbondioksit vermişse, bu durumda o zamanki karbondioksit miktarı, şimdikinden farklı olacaktır.

4. Radyokarbon oranı kararlı bir duruma erişmemiş olabilir. C14/C12 oranının belirli bir sürede yerkürede kararlı bir duruma gel­diği kabul edilir. Yani atmosferde teşekkül eden C14 miktarı, yeryüzünde bozulmaya uğramış C14miktarına eşittir. Dolayısıyla giren ve çıkan top­lam C14 miktarı aynı olmalıdır. Ama durumun böyle olmadığını gösteren hususlar da vardır. Nitekim dünyada bir yılda teşekkül eden radyokarbonun ölçülebilen miktarının, bozulmaya uğrayan radyokarbondan yüzde 25 oranında fazla olduğu belirtilmektedir5-8.

4.2- Radyoaktivitenin Dolaylı Etkilerine Dayanan Metotlar

Radyoaktivitenin dolaylı etkileri, radyoaktif parçalanmalara bağlı ışın yayımıyla meydana gelir. Bu ışınlar, kayacı bir bombardımana tut­muş gibi tesir hasıl eder. Işınların kaynağı, özellikle kayaç içinde bulunan tabii radyoaktif mineraller veya ağır elementlerin çevreden gelen alfa veya kozmik ışınlarıyla bunların fizyonu olabilir.

4.2.1- Paleokroik Çevreler Metodu

Paleokroik çevreler özellikle biyotidler içinde radyoaktif İnk­lüzyonların (zirkon, monozit) etrafında küresel olarak bulunur. Eğer İnk­lüzyon çok küçük ise paleokroik çevreler tam küre şeklindedir ve ince ke­sitte bir çemberi andırır. Kon­santrik kürelerin çapları sabit değerlerde olup, her kürenin çapı, alfa ışınının aldığı yola eşittir. Paleokroik çevrenin ışık geçirgenliği ile onun etkisiyle aldığı alfa ışını arasındaki ilgi, de­neyle tespit edildiğinden yaş tayininde kullanılabilir.

Bu metot birçok yönden eleştirilmektedir. Yapılan deneyler, suni olarak elde edilen paleokroik çevredeki ışık geçirgenliğinin periyodik ola­rak değiştiğini, özellikle ısı artışından fazla etkilendiğini göstermiştir.

4.2.2- İz Metodu

Bu metot, herhangi bir mineralin radyoaktivite sebebiyle par­çalanırken saçtığı ışın izlerinin sayımına dayanır.

3.4.2.3- Metamiktleşme Metodu

Bu metot, bir mineraldeki kristal ağların X ışınlarıyla ölçülerek or­taya konulabilen düzensizliğini esas alır.

3.4.2.4- Termolominesans Metodu

Işınların etkisi altında kalan kristal iç yapısına bağlı bazı elektronlar kurtulur ve kristal ağının kusurlu yerlerinde hapsedilir. Bu durumda bu­lunan elektronların tamamı, normal yerlerindekine oranla daha yüksek enerji seviyeli dinamik bir sistem meydana getirir. Isı tesiriyle elekt­ronların normal yerlerine dönmeleri ışık şeklinde enerji çıkmasıyla olur ve böylece radyoaktiviteyle etkilenmiş mineralin enerji seviyesi bu­lunabilir.

Radyoaktivitenin dolaylı etkisine dayanan bu metotlar hâlen ge­liştirilme safhasındadır ve daha öncekilere göre kullanım alanları da dar­dır.

5- Jeolojik ve arkeolojik yaş tayin metotları hakkında genel değerlendirme

Jeolojik ve arkeolojik materyallerin yaşını tayinde kullanılan gerek radyoaktif gerekse diğer metotlar, birtakım kabullere ve tahminlere dayandığı için istenen hassasiyette değildir. Bu bakımdan ortaya konan yaşların gerçek yaşlar olduğu hususunda tereddütler hasıl olmaktadır. Ancak her materyalin yaşını tayinde benzer hatalar olduğu için, tespitler gerçek yaş­lardan ziyade nispi yaş olarak önemlidir. Sözgelimi 150 milyon yaşında olduğu tespit edilen A materyali, 50 milyon yaşındaki B materyalinden üç kat daha yaşlıdır. Yani B materyali gerçekte 15 bin yaşında ise, A ma­teryali de 45 bin yaşında olacaktır.

Yukarda sözü edilen metotların, daha iyi sonuç verecek başka al­ternatifleri de yoktur.

Prof.Dr. Adem Tatlı

Kaynaklar:

1. Morrıs, H. and Parker,G.E. What is Creation Science? Master Book Publishers. California. 1982. Terc. Â.Tatlı, Keha,E., Marangoz, C., Solak, K. ve Ha­senekoğlu, İ.  Yaratılış Modeli. Millî E. Bakanlığı Basımevi. Ankara. 1985. 
2. Ketin, I. Genel Jeoloji. Cilt 1. İTÜ Yayını. 1982, sayı 1096.                               
3. Dunbar, C.O. Historical Geology. New York. John Wiley Sons. Inc. 1949, p.52.                                                                                                                          
4. Fault, H. Age of Rocs, Planets and Stars. NewYork. McGraw-Hill  Book. Co. Inc. 1966, p.61. 
5. Kıeth, M.S. and Anderso, G.M. Radiocarbon Dating: Fictitious Tesults with  Mollusc Shells. Science, August, 16. A. 634, 1963.
6. Libby,W.F.Radiocarbon Dating. Universty of Chicago Press.1955, p.7.
7. Lingelfelter, R. E. Production of C-14 by Cosmic & Ray Neutrons. Reviews of Geographics. 1963, Vol. 1. p.51.                                                                  
8. Suess, H.E. Secular Vanations in the Cosmic Ray Pro­duced Carbon-14 in the Atmosphere and their In­terpretations. Journal of Geophysical Research. 1965, Vol.7. p.594.