Kastamonu'da İlk heyecan Kastamonu'ya gelişimizin ilk kahvaltısından sonra İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevlileri hazırladıkları gezi planı doğrultusunda Kastamonu şehir merkezindeki tarihi, kültürel değeri olan eserlerin gezileceğini belirterek Yurt Kur önünde araçlarımızın hazır oldukları bilgisi verdiler. Hepimiz de Kastamonu'yu ilk görmenin heyecanı vardı. Gruplar halinde rehber öğretmenlerimizle şehir merkezine hareket ettik. O gün çok sayıda cami, han, hamam, türbe ve külliyeleri gezdik. Hepside ayrı ayrı değer taşıyan bu eserleri burada anlatmak uzun zaman alacağından sizleri bazıları hakkında bilgilendireceğim. YAKUP AĞA KÜLLİYESİ 4 Ana bölümden oluşan Yakup Ağa Külliyesi kapladığı alan ve gösterişli ihtişamı ile ilgimizi çekiyor hayretimizi gizleyemiyorduk. Rehber öğretmenimiz Mustafa Bostancı bizleri bu külliyenin bölümleri tek tek gezdirdi. Yakup Ağa Külliyesi hakkında geniş bilgileri daha önce Kastamonu Belediye Başkanlığını da yapan Aslen Kahramanmaraş Göksun İlçesinden Din Kültürü ve Ahlak Bilgileri öğretmeni Süleyman Yücel anlatı ve şunları dedi: “Sevgili gençler, şu anda Yakup Ağa külliyesinde bulunmaktasınız. Külliye 4 ana birimden oluşmaktadır. Cami, yanın da Medreseler yani bu günkü ifadesiyle yüksek okul, alt bölüm imarethane bu günkü ifadesiyle sosyal devlet anlayışla aşevi, yolun öbür tarafındaki ki bölüm de Sübyan mektebi. Bu gün ki ifadesiyle anaokulu ve ilkokul. Yapılış tarihi 1547. Yavuz Sultan Selim'in hocası Halimi Çelebi tarafından yaptırılan camiyi 1547 yılında tamir ve ihya eden Kanuni Sultan Süleyman' ın hazine reisi Yakup Ağa, caminin tamiri esnasında yanına medrese, imaret ve misafirhane ilave ederek külliye haline getirmiştir. Halk arasında Ağa İmareti olarak bilinen külliye, medrese, sübyan mektebi, imaret mutfağı, misafirhane ve camiden oluşmaktadır. Caminin 4 belirgin özelliği vardır. Birinci özelliği şehri 4 tarafından kucaklaması, yani bakıldığı zaman şehrin her tarafından gözükmesidir. İkinci özelliği ise kapısı orijinaldir. Ahşap olup 500 yıllık kapıya tarihi değer biçilemiyor, o kadar değerli bir kapıdır. Üçüncü özelliği ise caminin içi çok küçük olmasına rağmen çok ferah, yani bir Selimiye, bir Sultan Ahmet camiinin içinde bulunuyor hissi uyandırmaktadır. Dördüncü özelliği ise mekânda çok özellikli bir ses akustiği vardır. Mikrofon Kullanılmadan en ufak bir sesi her yerden rahatlıkla duyabilirsiniz. Medreseler bölümünü dönüyorum. Yani bu günkü ifadesiyle Yüksek okul bundan takribi 200 senesine öncesine kadar Astronomi, Yüksek Matematik, İmla Tefsir ve Hadis, alanında faaldir. Alta ki bölüm İmarethane, bu gün ki ifadesiyle aşevi. Fakir,fukaranın gelip karnını doyurduğu yer. Diğer bölümde, yani yolun öbür tarafında ki birimde Sübyan Mektebidir. Burasını Vakıflar Genel müdürlüğünce onarıldı ve 7,5 trilyon lira masraf yapıldı. Ecdadımız burasını yaparken 2 önemli problemi gidermeyi hedeflemişti Biricisi Cehaleti kaldırmak, yani anaokulundan, üniversite kadar öğrenim sağlamak diğeri de açlığı yok etmekti. Fakir, fukara gelerek burada karnını doyuruyordu. Allah o ecdadımızdan razı olsun.” Yakup Ağa Külliyesi hakkında bu genel bilgileri anlatan Süleyman Yücel Külliye içerisinde imarethane bölümünde yapılan ünlü Kastamonu Helvaları üretim ve dinlenme amaçlı işletmeciliğinde üstlenmiş. [URL=http://www.haber46.com.tr/gallerydetails.asp?id=36#]FOTOĞRAF GALERİSİ İÇİN TIKLAYIN[/URL] Yücel Kesme helva ile ilgili şu ilginç hikâye ve bilgileri de aktardı: “Anlatılan odur ki; Geçmiş dönemlerde yaşayan, ismini bilmediğimiz bir Ağa'nın, güzel bir kızı vardır. Kastamonu'yu adaletli bir şekilde yöneten bu Ağa; kızını çok sevmektedir. O kadar ki, ondan ayrılığı hiç düşünmez. Onsuz hayatın çok kötü geçeceğini, onu görmeden yaşayamayacağını düşünür. Kız bu. Baba evinde beklemez geleneklerimize ve göreneklerimize göre. Zamanı geldiğinde hem ağlar, hem de yuvasını kurar. Bey de bu gerçeği bildiği için kızıyla evlenecek olanları bir sınava tâbii tutmaya karar verir. Uzun süre, bu imtihanın nasıl olması gerektiğini düşünür. Ama bir türlü bulamaz.. Bu arada kâhyasından bir öneri gelir. “Ağam sen tatlıyı seversin, kızını öyle biriyle evlendirelim ki, yapacağı tatlı, kızının saç telinden ince olsun. Böyle bir tatlı yapana kızını verirsin” der. Bu fikir Ağanın hoşuna gider. Kastamonu'nun dört bir yanına haberler salınır. Haberi duyan bütün Kastamonu delikanlıları, Ağanın kızının hayaliyle başlarlar tatlı çeşitleri yapmaya. Ağa beğenmez tatlıları. Abdulsamet isminde bir genç vardır. O da söz geçiremez kalbine ve ağanın kızını alabilmek için başlar annesiyle helva yapmaya. Un, yağ, ağda. Abdulsamet ağanın kızı aşkıyla başlar yoğurmaya, Yoğurdukça un, yağ ve ağdayı aşkla kavrulur gönlü. Aşk ateşi tel tel yapar helvayı ve pişmaniye helvası çıkar ortaya ve Abdulsamet kavuşur sevdiğine. Daha sonra ki yıllarda evlerde yapılan pişmaniye helvası Çekme Helva olarak ortaya çıkar. Çekme helvada, her zaman bu aşkın hazzını hisseder, doyumsuz tadını duyarız ağzımızda. O yüzden farklı bir lezzete sahiptir Kastamonu helvası. 1993 yılından beri Çobanoğlu Çekme Helvası adı altında Kastamonu helvasının tüm Türkiye'de tadılması için çalıştık, şimdide Malta, Japonya, Yunanistan ve Irak gibi ülkelere ihraç etme kararı aldık.” Süleyman Yücel böyle dedi ve konuşmasını tamamladı. Kastamonu çekme helvasından bizlerde yedik. İnanın ki çok leziz ve hafif, yedikçe yiyesiniz gelir. Orada çay içerken çayı içip helvayı yiyorlar, güzelde oluyor. Bir gün yolunuz Kastamonu'ya düşerse Yakup ağa Külliyesini ziyaret edin, orada ki mistik havayı teneffüs edin ve doyumsuz çekme helvasını yiyin, klasik sanat müziğini dinleyin işte o zaman “Abdulsamet'in aşkını “hisseder Çobanoğlu çekme helvasının gerçek tadını alırsınız. KASTAMONU KALESİ Kastamonu'nun simgelerinden birisi haline gelen ve heybetli görüntüsüyle ilgi uyandıran Kale hakkında bilgileri bizlere rehberlik ederek tanıtımı yapan eğitimci Mustafa Bostancı'nın dilinden dinleyelim. “Kalemiz şehrin batısında bulunan ana kaya kütlesi üzerine 12. yy'da Komnenoslar tarafından yaptırılmıştır. Kalenin orijinal olarak sadece günümüze iç surlar ulaşmış, dış surlar ise 18. yy' da yok olmuştur. Kalenin çeşitli dönemler içerisinde geçirmiş olduğu değişiklikler, yapının bir ortaçağ Bizans yapısından çok Türk mimarisi yansıtmasına neden olmuştur. Kale içinde sarnıçlar, zindan kaçış tünelleri ve Bayraklı Sultan diye anılan türbe bulunmaktadır. Ayrıca 120 metre yükseklikte bulunması ve ulaşım yönünden kolay olması nedeniyle şehri panoramik açıdan en iyi izlenecek bir yerdir” İSMAİL BEY KÜLLİYESİ Candaroğlu İsmail Bey tarafından 858 / 1454 yılında vücuda getirilen Külliye, İsmail Bey Mahallesinde, Cevizli Park' ın üstünde yer almaktadır. Külliye; imaret (misafirhane), medrese, türbe, cami, han, hamam ve şadırvandan müteşekkildir. Candaroğulları dönemine ait günümüze ulaşan tek külliye durumundadır. Cami: Candaroğlu İsmail Bey tarafından 858 / 1454 yılında yaptırılan cami Vakıflar idaresi mülkiyetinde bulunmaktadır ve ibadete açıktır. Şerefesi 2001 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Halk arasında Temelsiz Cami olarak bilinmektedir. İmaret (Misafirhane): Aşağı imaret olarak bilinmektedir. 920 / 1514 yılına Yavuz Sultan Selim zamanında yaptırılmıştır. Medrese: Candaroğlu İsmail Bey tarafından 865 / 1460 yılından önce yaptırılan medrese, Candaroğulları dönemine ait günümüze ulaşan tek medresedir. 2004 yılından itibaren el sanatları çarşısı olarak hizmet vermeye başlamıştır. Türbe: Candaroğlu İsmail Bey tarafından 865 / 1460 yılından önce inşa ettirilen Türbede bulunan üç mezardan ikisi ahşap sanduka, birisi şahideleri yazısız bir lahid olup kimlere ait oldukları belli değildir. Diğer beş lahdi ise; ulemadan Seyyid Ali Acemi, ulemadan Safiyyüddin Efendi, İsmail Bey'in oğlu İshak Bey, Ayşe Hatun ve İsmail Bey' in kızı veya kız kardeşi olan Azade Hatun'a aittir. Deve Hanı: Candaroğlu İsmail bey tarafından 865 / 1460 yılından önce yaptırılmış olan han, 1992 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Halen turizme yönelik olarak hizmet veren handa yöresel el sanatları ve yemekleri satışa sunulmaktadır. Hamam: Candaroğlu İsmail Bey tarafından 865 / 1460 yılından önce yaptırılmış olan hamam ile külliye arasında cadde vardır. Türbenin batı karşısındadır.1992 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Şadırvan: Candaroğlu İsmail Bey tarafından 865 / 1460 yılından önce yaptırılmış olan şadırvan, 1994 yılında aslına uygun olarak tamir edilmiştir. NASRULLAH KADI KÜLLİYESİ Nasrullah Kadı tarafından 912 / 1506 yılında vücuda getirilmiştir. Bünyesinde cami, medrese, şadırvan ve türbe bulunan külliye Vakıflar İdaresi mülkiyetindedir. Cami: Nasrullah kadı tarafından 912 / 1506 yılında yaptırılmıştır. 1159/1746 yılında Reis' ül Küttap Hacı Mustafa Efendi tarafından tamir edilerek genişletilmiştir. Bu esnada bir kütüphane ile bir de medrese eklenmiştir. Cami halen ibadete açık olup, Kastamonu'nun merkezi camisi konumundadır. Milli Mücadele döneminde M. Akif Ersoy' un bu camide verdiği vaaz cephedeki askerlere dağıtılarak maneviyatlarının yükseltilmesine çalışılmıştır. Münire Medresesi: Nasrullah Kadı Külliyesi organlarındandır. Reis'ül Küttap Hacı Mustafa Efendi tarafından 1159 / 1746 yılında yaptırılmış olan medrese 1224/1809, 1230/1814, 1259/1843 ve 1279/1862 yıllarında tamir görmüştür. Uzun yıllar Vakıflar Öğrenci Yurdu olarak hizmet veren medrese, bu tarihten itibaren Kastamonu Valiliği İl Özel İdaresi Müdürlüğüne tahsis edilmiş ve el sanatları çarşısı olarak hizmet vermeye başlamıştır. 2005 yılında tahsisi iptal edilen medrese el sanatları çarşısı olarak hizmet vermeye devam etmektedir. Numaniyye Medresesi: Cecelizade İbrahim Nurettin Efendi tarafından 1100 / 1688 yılında inşa ettirilmiştir. Numaniye adı medresede 1250/1834 yılında müderrislik yapan Kadiri veya Nakşibendî Tarikatı Şeyhi Hoca Numan Efendi'den gelmektedir. 1217/1802 yılında Müderris Çoruk zade Ali oğlu Ahmed Efendi tarafından tamir edilmiştir. 08.12.1999 tarihinden bu yana Kastamonu Vakıflar Bölge Müdürlüğü İmareti olarak hizmet vermektedir. Tevfikiye Medresesi: Hatip Efendi zade Tevfik Efendi tarafından 1240 / 1824 yılından sonraki bir tarihte yaptırılmıştır. Onarım ve yenileme şartıyla devri yapılarak özel bir firmaya kiraya verilmiştir. Restorasyon çalışmaları halen devam etmektedir. Nasrullah Şadırvanı: Külliyenin ilk vücuda getirilişi sırasında, 912 / 1506 yılında Nasrullah kadı tarafından yaptırılmıştır. 1129/1716 yılında tamir görmüştür. Bu günkü haliyle şadırvan, 1166/1752 yılında Bedii isimli hayır sahibince yaptırılmıştır. 1167/1863 yılında aynı şahıs tarafından şadırvanın üzerine kubbeler bina edilmiştir. 1279/1863 yılında İzbeli oğullarından Mustafa Bey tarafından tamir edilmiştir. Bilinmeyen bir tarihte Ömer Kethüda da tamir etmiştir. Bugün yerinde bulunmayan tuvaleti de şadırvanla aynı tarihte yapılmıştır. Bedii tarafından tamir ettirildiği belgelerle sabittir. Türbe: Caminin banisi Nasrullah Kadı vefatında şadırvanların kuzey ucuna defnedilmiştir. 1960 yıllarında yıkılan türbenin yerinde, 1995 yılında Belediyece sembolik bir alan ayrılmış ve yeşillendirilmiştir.