Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanju Tosun, nispi temsilin temsilde adalet bakımından adil olmadığını söyleyerek, "7 Haziran seçimlerinde AK Parti 73 bin 129, CHP 87 bin 258, MHP 94 bin oyla 1 milletvekili çıkarırken, bağımsız adayların parlamentoya girebilmeleri için gereken minimum oy 75 bin 731 idi." dedi.

Prof. Tanju Tosun, Türkiye’deki seçim sistemini ele aldığı akademik çalışmada ilginç bilgilere yer verdi. Tosun, ulusal yüzde 10’luk seçim barajının temsilde adaletsizliğe neden olduğunu farklı verilerle ortaya koydu. Buna göre, 7 Haziran seçimlerinde AK Parti 73 bin oy ile milletvekilliği kazanırken, MHP, milletvekili çıkartabilmek için 94 bin oya ihtiyaç duydu. AK Parti’nin yaklaşık 10 yıldır kendisine bağladığı milliyetçi Türk ile muhafazakâr Kürt seçmen kitlesinin bu partiyi terk etmeye başladığını söyleyen Tosun'a göre, '7 Haziran, AK Parti'nin orta vadede çözülmesinin ilk adımı' oldu.

Ege Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanju Tosun, yayımladığı raporda farklı seçim sistemlerini siyasal özgürlük perspektifinden değerlendirdi. Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin yayınladığı “Türkiye’de Seçim Sistemleri ve Seçimlere Etkisi” adlı akademik çalışmada Türkiye’de seçim sisteminde değişiklik yapılmasının zaruri olduğu ifade edildi. Prof. Tosun’un raporunda öne çıkan başlıklar şu şekilde: “Oy uğruna girişilen rekabet, seçimin özünü oluşturur. Rekabetin bulunmadığı yerde seçim değil, olsa olsa dikta ejiminin gereklerine uygun, zorlanmış bir muvafakat söz konusudur. Seçimlerin serbest, tarafsız koşullarda ve rekabetçi bir ortamda gerçekleşebilmesi için birtakım koşulların sağlanmış olması gerekir. Demokratik seçimler her şeyden önce insan haklarına ve özgürlüklerine saygı gösteren koşulların mevcut olması durumunda anlam kazanır ki, bu özgürlüklerin teminat altına alınmadığı seçimlerin serbest ve tarafsız olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

1950 SEÇİMLERİNDE DP, YÜZDE 53 OY İLE VEKİLLERİN YÜZDE 83’ÜNÜ ALDI

1950 seçimlerinde Demokrat Parti (DP) oyların yüzde 53.4 ile parlamentodaki vekillerin yüzde 83.6’sını kazanmış, buna karşılık Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) aldığı yüzde 39.8’lik oya rağmen parlamentoda ancak yüzde 14.4’lük bir temsil oranına ulaşabilmiştir. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yapılan seçim kanunu ile seçim sisteminde köklü bir değişikliğe gidilerek nispi temsil sistemine geçildi

2002’DE DYP, MHP VE GENÇ PARTİ MECLİS DIŞINDA KALDI

3 Kasım 2002 seçimlerine DEHAP çatısı altında katılan SDP-EMEP-HADEP ittifakı, DYP, MHP, Genç Parti yüzde 6-9,5 arasında değişen oy oranlarına rağmen parlamentoda temsil şansı bulamadılar. Bu durum 2007 ve 2011 seçimlerinde küçük partilerin bağımsız adaylar ile seçimlere katılmasına yol açmıştır. Küçük partiler seçim barajını aşamadıklarından, güçlü oldukları seçim çevrelerinde bağımsız adayları destekleyerek, 2007 seçimlerinde 26, 2011 seçimlerinde 35 milletvekili çıkarmış ve seçim sisteminin adaletsizliğini bir nebze olsun aşmışlardır.

‘KURGULANAN BARAJ 7 HAZİRAN’DA SEÇMEN İRADESİYLE ÇÖKERTİLDİ’

7 Haziran 2015 seçimlerine aynı seçim sistemiyle gidilmesine rağmen, seçmen bu kez ulusal barajı sandıktaki tercihleriyle etkisiz kılmış, HDP barajı aştığı gibi, parlamentoya da 80 milletvekili sokmayı başarmıştır. 7 Haziran’da HDP’nin barajı geçmesi için seçmenin sandıkta bu partiyle kurduğu stratejik ittifak otoriter seçim mühendisliği (electoral engineering) projesi olarak kurgulanan barajın seçmen iradesiyle nasıl çökertildiğini göstermesi bakımından anlamlıdır.

7 HAZİRAN’DA AK PARTİ 73 BİN, CHP 87 BİN, MHP İSE 94 BİN OYLA MİLLETVEKİLİ ÇIKARDI

1983’te birinci parti olan ANAP 1 milletvekilliğini 37 bin 123 oyla kazanırken, seçimin üçüncü partisi MDP için gerekli olan oy miktarı 56 bin 858 idi. 2007’de AK Parti 47 bin 880 oyla 1 milletvekili elde ederken, CHP için gerekli oy miktarı 65 bin 337 idi. 7 Haziran seçimlerinde de tablo pek fazla değişmemiştir. AK Parti 73 bin 129, MHP 94 bin, CHP 87 bin 258 oyla 1 milletvekili çıkarırken, bağımsız adayların parlamentoya girebilmeleri için gereken minimum oy 75 bin 731’di. Bu tablo nispi temsilin temsilde adalet bakımından çok da adil ve temsili olmadığını bir kez daha ilan etmekte.

‘PARTİLER ARASINDA ASGARİ UZLAŞMA NE DÜN VARDI NE DE BUGÜN VAR’

Yaşanan tüm tecrübelere rağmen, seçim sisteminin demokratikleştirilmesi ve temsili bir öze kavuşturulması bakımından partiler arasında asgari düzeyde de olsa bir uzlaşma ne dün vardı ne de bugün görülüyor. Oysa, seçim yasalarına değer ve istikrar kazandırılmadığı, kurumsallaştırılamadığı sürece, demokrasiyi yerleşik bir hale getirmek mümkün olamayacaktır.

‘YÖNETİLEMEYEN BİR SİSTEMDE 12 EYLÜL DARBESİNİN KOŞULLARI HAZIRLANDI’

Türkiye’de çok partili siyasal yaşama geçildiğinden bugüne seçim sistemleri merkezli tartışmalar kamuoyunun gündemini meşgul etmektedir. Tartışmalar özellikle seçimlerde oluşan siyasi partilerin oy güçlerinin parlamentoya yansımasıyla ilgilidir. 1950-1960 döneminde uygulanan çoğunluk sisteminin parlamentoda partilerin milletvekili dağılımları anlamında artık temsile, dolayısıyla temsilde adaletsizliğe yol açması nedeniyle, 1961 seçimleriyle birlikte nispi temsile geçilmiştir. Bu yöntemle bir yandan temsilde adaletsizliğin önüne geçileceği, diğer yandan istikrarlı hükümetlerin kurulacağı varsayılsa da, 70’li yıllarda sosyo-ekonomik yapıdaki değişimin siyasete etkisi, oluşan yeni sosyal bölünmelerin parti sistemine yansımaları, siyasetin salt seçim sisteminde mekanik düzenlemelerle kapsayıcı tarzda inşa edilemeyeceğinin kanıtı oldu. Özellikle 70’lerin ikinci yarısından itibaren bu değişimin parti sisteminde neden olduğu parçalı yapı, bunun da istikrarsız hükümetlere yol açması, yönetilemeyen bir sistemde 12 Eylül darbesinin koşullarını hazırlamıştır.

‘2002’DE AK PARTİ’NİN TEK BAŞINA İKTİDARA GELMESİNDE YÜZDE 10’LUK BARAJIN ETKİSİ BÜYÜKTÜ’

Koalisyonlardaki partilerin yönetemeyen demokrasideki rolleri kendilerine sonuçta pahalıya mâl olmuş, ideolojik yelpazenin sağından soluna partilerin yaşadıkları temsil ve meşruiyet krizleri 3 Kasım 2002’de bu kez yeni bir siyasi partiyi Türkiye parti siyasetinde tek başına iktidara taşıdı. AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesinde yüzde 10’luk ulusal barajın etkisi tabii ki büyüktü. DYP, MHP ve DEHAP’ın yüzde 6-9 arasında oy almasına rağmen parlamento dışında kalmaları bu partinin artık temsille tek parti hükümetini kurmasına yardımcı olmuştur.

‘AK PARTİ LEHİNE OLAN BÜYÜ 7 HAZİRAN’DA BOZULDU’

AK Parti’nin kurulduktan kısa bir süre sonra iktidara taşınmasını tek başına seçim sistemine bağlamak ülkede yaşanan sosyo-ekonomik değişime merkez sağ ve sol partilerin yanıt verememesi gerçeğini görmezden gelmemize yol açar. 2002’den 2015’e yapılan tüm seçimlerdeki yüksek baraj uygulaması AK Parti’yi parti sistemimizde rakipsiz bırakıp, hakim partiye doğru evrimleştirse de, bu parti lehine olan büyü 7 Haziran’da yüksek baraja rağmen bozulmuştur. 13 yıllık AK Parti hükümetinin demokrasinin demokratikleştirilmesini askeri vesayetin tasfiye edilmesinin ötesine taşıyamaması, üstelik rejimin süreç içinde otoriterleşip hibrid bir rejime dönüşmesine yol açan dışlayıcı icraatları, seçmenin sandıktaki stratejik ittifaklarıyla AK Parti’nin tek parti hükümetini sonlandırmıştır.

‘7 HAZİRAN SEÇİMİ AK PARTİ’NİN ORTA VADEDE ÇÖZÜLMESİNİN İLK ADIMI’

Kanımızca temsilde adalet ile yönetimde istikrarı asgari düzeyde de olsa bir arada barındırabilecek bir sistem Türkiye’de demokrasinin kapsayıcı ve çoğulcu bir öze kavuşması açısından olmazsa olmazların başında gelmektedir. 7 Haziran seçim sonuçları Türkiye’de yeni bir seçmen mevzilenmesi sürecinin başladığının, parti sisteminin önümüzdeki kısa ve orta vadeli dönemde 4 partinin kontrolünde işleyeceğinin habercisidir. 1980’li yıllarda ANAP’ın suni biçimde inşa ettiği ve bir süre işleyen farklı eğilimleri bir arada yapay biçimde tutmaya dayalı “Dört eğilimi birleştirme stratejisi” 1990’ların başında nasıl çökmüşse, AK Parti’nin de yaklaşık 10 yıldır kendisine bağladığı milliyetçi Türk, muhafazakâr Kürt seçmen kitlesi bu partiyi terk etmeye başlamıştır. 7 Haziran seçimi bu anlamda AK Parti’nin orta vadede çözülmesinin ilk adımı şeklinde okunabilir.

‘SEÇMEN KİTLESİNİN AK PARTİ’YE TOPYEKÜN GERİ DÖNMESİ KOLAY GÖRÜNMÜYOR’

Önümüzdeki süreçte adı geçen seçmen kitlesinin AK Parti’ye topyekün geri dönüp, parlamentoda büyük çoğunlukla iktidar yapması kolay görünmüyor. Türkiye’nin 7 Haziran seçimleri sonrası ihtiyaç duyduğu, son yılların dışlayıcı demokrasi anlayışı yerine, siyasal özgürlüklerin daha etkin kullanıldığı kapsayıcı demokrasinin inşasıdır. İşe seçim sistemini temsilde adalet temelli iyileştirmeyle başlamak, özgürlüğün siyasi teminatlarından birisi olan demokrasinin pekişmesine en önemli katkılardan biri olabilir.

‘OLİGARŞİK PARTİ YAPILARI…’

Özellikle milletvekili adaylarının belirlenmesi yöntemi konusunda yasayla getirilecek belirli bir orandaki adaylar için önseçim zorunluluğu, iç işleyişlerini demokratikleştirmeyen oligarşik parti yapılarının, lider hegemonyalarının süreç içinde zayıflamasına, demokratik süreçlerin güçlenmesine zemin hazırlayabilir.”