Eski İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, devletin PKK’ya karşı Hizbullah’a göz yumduğunu ifade ederek, “Devlet dışarıdan birtakım kimseleri de görevlendirdi. Yani devlet, kendi görevlerini, devlet görevlisi olmayan birtakım kişilere yaptırmak istedi.” dedi. Çözüm süreçlerinin gösterişten ibaret kaldığını söyleyen İsmet Sezgin, “90’lı yıllarda yanlışlar yapılmadı mı, söyledim, yapıldı. Ama o yapılan yanlışlar, eğer yanlış ise onlar, bugünkülerden çok daha küçüktü. 90’ları değerlendirelim diyenler şimdi daha ziyade demokrasi olduğunu söyleyebilirler mi? 1993’ün çok kötü olduğunu söyleyenler, bugünkü ortamın 90’dan daha iyi olduğunu söyleyebilirler mi?” diye konuştu.

BBC Türkçe'den Rengin Arslan, 1990’lı yıllarda Güneydoğu’daki olayları o dönemin siyasi, askeri, sivil ve gazeteci tanıklarıyla görüşerek 5 bölümden oluşan bir yazı dizisi kaleme aldı. Arslan'ın görüştüğü eski İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, Güneydoğu’nun en karışık olduğu 1991-1993 yılları ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Sezgin’in Arslan’ın sorularına verdiği cevapların bir bölümü şöyle:

(…)

"1990’lar faili meçhuller ile anılıyor. Açılmış davalar var. O yıllarda ne oldu?

1994 senesinden itibaren birtakım olaylar meydana geldi. 1994 senesinden evvel de olaylar meydana geldi. Birtakım ölümler, öldürmeler oldu. Ve hapis etmeler oldu. Bir nevi bir mücadele oldu. Bugün adlandırıldığı şekilde, bazı vatandaşlarımız öldürüldü. Ve bir mücadele veriyorduk. Bu mücadelede değişik yöntemler de kullanıldı. Benim inancıma göre Türkiye o dönemde, o söylediğim dönemde Çiller hükümetinin kurulduğu zamanda işi daha önemle ele almak istedi. Polisi, jandarmayı daha ziyade dahil etmek istedi. Dışarıdan birtakım kimseleri de görevlendirdi. Yani devlet, kendi görevlerini, devlet görevlisi olmayan birtakım kişilere yaptırmak istedi.

DEVLET, PKK’YA KARŞI HİZBULLAH’A GÖZ YUMDU

Ne gibi şeyler?

Şu mesela, Ahmet bey var, o işleri iyi organize ediyor, ondan istifade edelim. Tıpkı 12 Eylül askeri idaresinin Ermenilere karşı mücadelede yurtdışında yaptırdığı mücadele gibi. Ben şahsen devlet görevlisi olmayan kişilerin devlet görevini bu şekilde yapmasının doğru olduğuna inanmıyorum.

O kişiler ne yaptılar?

Sen başta söyledin ne yaptıklarını. Devletin yapması gereken istihbaratı onlar yaptı bir yerde. Bir yerde de gerekli kişileri kışkırttı. Bir yerde de gerekli kişileri ortadan kaldırmanın yollarını aradı. Bir kısmı da birbirini tahrik eder duruma geldi. O dönemde de Diyarbakır’da bir ikinci grup türedi. PKK’nın karşısında. Onlar da daha ziyade dinsel bir gruptu. Onlar da daimi olarak PKK ile mücadele içerisindeydi.

Hizbullah mı?

[İsmi teyit etmeden devam ediyor] Bakıyorduk, adamı nasıl öldürdüklerine. Şimdi Hüda-Par var ya ona yakın. Devlet onlara da göz yumdu. Bir yerde bunları devlet olma mecburiyetinden, halkın bu konu nedeniyle büyük derecede sıkıntıya düştüğünden, bunu ortadan kaldırılmasını istediğinden kaynaklandı. Bu iyi niyetle yapılmıştır. Ama benim devlet anlayışımda, ben olsam bunu düşünmezdim.

O döneme yönelik en büyük eleştirilerden biri devletin PKK ile bölgedeki halkı aynı kefeye koyduğu. Böyle mi oldu?

Devletin PKK’nın dışında mücadele ettiği veya mücadele gereği duyduğu bir güç, bir ortam yoktu. Bu belirli bir zamanda büyüdü. Bu olay büyüyünce devlet tedbir almak zorunda kaldı. Devlet bu ortamda aldığı tedbirler arasında olayı bir an önce ortadan kaldırmak için ve o güne kadar görülmemiş birtakım hareketler yapabiliyor. Zaten derin devlet dediğiniz bu oluyor.

'YASAYA UYGUN OLANIYLA, OLMAYANIYLA ULUSUN BİRLİĞİNİ...'

Derin devlet neydi?

Derin devlet diye bir kurul yok, böyle bir şey yok. Ama öyle olaylar oluyor ki, bunu devlet yapmaz bunu devlet dışı yapmıştır deniyor. Buna derin devlet deniyor. Daha sonra gelen partiler bu derin devlet olayını inceledikleri zaman bunun böyle olmadığını gördüler. Bütün cumhuriyet hükümetleri 1980’lerin sonundan 2000’e kadar gayet ciddi davrandılar, olağanüstü davrandılar. Hata yapmadılar mı, hata da yaptılar, yanlışlar da yapıldı ama iyi niyetliydi. Bir an önce ülkeyi tedirginlikten kurtarmak, ülkeyi sıkıntıdan kurtarmak amacını taşıyordu. Bu da bu iktidarın, bu partinin iktidara geldiği anda hemen hemen sıfır noktasına gelmek üzereydi. Nedense o arada birtakım uluslararası güçler, başta AB ülkeleri insan haklarına saygı inancı vatandaşlara olan sevgi, saygı, inanç münasebetiyle PKK denen örgüt ile tekrar temas etmek suretiyle bununla bir anlaşmaya giderek bu yok edilmek istendi.

Bu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

4-5 defa çözüm süreçleri oldu. Çözüm süreçlerinin bir anlamı yok. Çünkü ne yaptığı hükümet, o çözüm süreçlerinde söylediği hiçbir şeyi meydana getiremedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da yürekli adamdı, cesur adamdı. İstese yapabilirdi. Ama bir yerde bunlar bir gösterişten ibaret kaldı. Bir tiyatrolar oynandı. Mahkemeler kuruldu. Ve bu arada da şehitler olması, anneler ölüm beklemesin, bilmem ne yapmasın diye başladı. Şimdi daha çok ölüyor. Benim siyasette bulunduğum andaki zamanda ölenler, yaralananlar ile şimdikiler arasında büyük fark yok şimdi. Özellikle şunu söyleyebilirim 90’lı yıllarda iyisiyle kötüsüyle, eğrisiyle doğrusuyla, yasaya uygun olanıyla olmayanıyla ulusun birliğini, devletin tekliğini, ülkenin bütünlüğünü sağlamak için, bütün bu ülke insanlarını aynı bayrak altında aynı düşünceyle ve aynı değer yargılarıyla, aynı milli arzularla, birbirlerini severek sayarak, daha ileri gitmeyi ve insanlarımız arasındaki dengesizliği ortadan kaldırmayı isteyen bir gönül birliği. Arada yanlışlar yapılmadı mı, söyledim, yapıldı. Ama o yapılan yanlışlar, eğer yanlış ise onlar, bugünkülerden çok daha küçüktü. Ne yaptığını bilmeyen bir grup var. Ne yapacaklarını bilmiyorsunuz. Her gün böyle bu. Meseleyi benim kişisel kanıma göre, inanarak söyledim, bu ölçüler içerisinde 1990’ları değerlendirmek lazım. 90’ları değerlendirelim diyenler şimdi daha ziyade demokrasi olduğunu söyleyebilirler mi? 1993’ün çok kötü olduğunu söyleyenler bugünkü ortamın 90’dan daha iyi olduğunu söyleyebilirler mi? (...)"