Görev yapmak üzere ilk defa bir doğu iline gideceğim için çok tedirgindim. Otobüs gece 03 de Mardin'e varacağı için medyatik olan ilçelerimizden Viranşehir ve Kızıltepe'den gece geçeceğimi düşünerek tedirginliğim daha da artıyordu. Neyse görev yerinde Müdürümle görüşmemizde her sürgün memura sorulduğu gibi bana da: Mardin'de çalışıp çalışmayacağımı, yargı sürecini izin raporla mı geçireceğimi sordu. Ben de kaç gün kalacaksam da o kadar görev yapacağımı, hatta yeni Müdürüme Hocam ben atım. Eğer yol gösterilirse ben koşmasını biliyorum ve koşarım da deyince memnun oldu ve birkaç gün sonra görevlendirmemi yaptı. Biz de yargı sürecinde beş ay Mardin'de görev yaptık. Mardin'de güzel dostluklar kuruldu. Mardin il merkezi ve Midyat, Savur gibi bazı ilçelerinde taş işçiliğinde çalışan ustalar mesleğinin zirvesine çıkmışlar. Eskiden kalmış ve yeni ortaya çıkan taş bina süslemelerini görünce bende bu kanaat hâsıl oldu. Kasımiye ve Zinciriye medreseleri, şimdi olgunlaşma enstitüsüne dönüştürülen kız meslek lisesi, Cami ve kilise gibi mabetler ile postane binası gibi eserleri görenler ne kadar haklı olduğumu anlamışlar/anlayacaklardır. Vatandaşlara ait konaklar ise apayrı zaten. İlimizde sadece uzunluktaki Çınarlı Camii'nin kuzeyinden geçen sokak doğu tarafta bir evin altından geçiyor ve adına Maraş'ta örtme diyorlar. Mardin'de bu şekilde evlerin altından geçen çok sayıda dar sokaklar var ki çok güzelim taş kemerlerle süslü olan bu geçitlere Abbara deniliyor. Tarihi eserlerin önünde tanıtım yapmak üzere turist bekleyen çocukları tanıdım. Hepsi bizim ilköğretim okullarımızda öğrenciler ve tatlı şiveleriyle nefes almadan o eserin tarihçesini anlatan bir teyp kaseti gibi tanıtım yapıyorlardı. Sizi gezdiriyor ve tanıtım sonunda uğurluyorlar. Verirseniz de az çok bir cep harçlığı alıyorlar vermezseniz de seslenmiyorlar. Aynı durum Diyarbakır'da da var. Gezici bir gurup görünce hemen etrafını sarıyorlar ve başlıyorlar tanıtıma. Mübarek gecelerde Türkçenin dışındaki dillerde okunacak mevlidin hangi camilerde okunacağı gün öncesi duyuruluyor. Yani Mardin dil konusunu çözmüş ve böyle bir sıkıntısı yok. Yani çift dili ele alıp pankart olarak gezdirmek isteyenlere pek iş kalmamış. Mardin'de çok dilliliğin yanı sıra çok dinlilik de var ama herkes birbirini olduğu gibi kabul etmişler. Kimsenin elinde karşıdakine kendi istediği şekli vermek üzere çekiç ya da törpü yok. Herkes birbiriyle Selamünaleyküm diye selamlıyor. Selam verilen de Aleykümselam diye verilen selamı alıyor. Selamlaşan Müslüman veya Süryani ya da Yezidi olsun fark etmiyor bu selamlaşmalar. Komşular arasında bir anlaşmazlık çıkacak olursa bazen bir hoca, bazen de bir papaz efendi çağrılıyor veya mahallede dini ayırt etmeksizin sayılan bir büyük çağrılıyormuş. Böylelikle de anlaşmazlıklar tatlıya bağlanıyormuş. Müdür bey, henüz görevlendirmeyi yapmamıştı ve odamdan Mardin kalesinde büyük boy Bayrağımızın dalgalandığını görebiliyordum. Maraş'tan telefon geldi ve arayan yanılmıyorsam çok sevdiğim insan Ali Orhan Bey'di. Muhabbetten sonra hangi bölüme baktığımı öğrenmek istiyordu ama soruyu kısaca “nereye bakıyorsun” şeklinde sorunca ben de gülmesi için Mardin Kalesine dedim. Mardin'de su sıkıntısı yaşanıyordu. O zaman şehre henüz Beyazsu getirilememiş olup çalışmalar devam ediyordu. O yüzden okulların su ihtiyaçlarını karşılamak üzere dairenin bir su tankeri var ve ihtiyaç olan okullar telefonla arıyor ve su gönderiyorduk. Ben cep telefonumu da vermiştim müdürlerimize. Yargı kararı ile Mardin'den ayrılıp Maraş'ta göreve başlayalı hayli zaman olmuştu ki bir gün telefonum çaldı. Açınca benim ayrıldığımdan haberdar olmayan bir okul müdürümüz çok samimi bir şekilde okuluna su göndermemi istedi. Mardin'de kaldığım süre içinde özellikle her yerini sindire sindire gezip incelemeye çalıştım. Ulu Camii'nde Peygamberimiz'in sakalı şerifi mihrabın sol tarafında taş içine ama çelik bir camlı muhafaza içinde sergileniyor. Sensorlu lamba var yaklaşınca yanıyor ve daha iyi görebiliyorsunuz. Hatuniye medresesinde yine Peygamberimiz'in ayak izi olduğu kabul edilen bir taş, medresenin mihrap duvarında sergileniyor. Yine bu medresenin mihrabında itinayla açılan kanallar sesin eksilmeden dışarıda bile duyulmasını sağlıyor. Gülün Peygamberimiz'i temsil ettiğini daha önce öğrenmiştim ama lalenin Allah tealayı temsil ettiğini Mardin'de öğrendim. Kasımiye medresesindeki eyvan denilen yerden çıkan suyun izlediği yolun, bir insanın doğumundan başlayıp, dünya ve ahiret âlemine doğru hayat serüvenini temsil ettiğini tasavvufi bir dille açıklayan rehber polis memurlarına hep hayran kaldım. Mardin'de on üç tane kilisenin ibadete açık olduğunu söyledi Kırklar Kilisesi görevlisi Gabriyel Akyüz Efendi. Tanışmadan önce arkadaşlara sordum hangi ülkeden diye Mardinli dediler. Bizim insanımız olduğuna göre anlaşabileceğimi düşünerek kiliseye vardım ve kendimi tanıttım. Memnun olduğunu söyledi. Kendisine, kiliseyi gezmek ve kendisiyle tanışıp sohbet etmek istediğimi söyleyince içeriye götürüp tanıtım yaptı. Sonra başka kafileler de geldi. Sonra vedalaşıp ayrıldık. Başında namaz takkesi temiz ve tertipli bir sakalı olan Gabriyel efendiyi bir cami önünde görseniz caminin görevlisi sanacak kadar sevimli ve hoş sohbet birisiydi. Kiliseleri gördükten sonra, camilerimizin ne kadar iç açıcı ve ferahlık veren mekânlar olduğunu daha iyi anlamış oldum. Bizleri, Müslüman bir ailenin çocuğu olarak yaratan ve İslami bir terbiye içinde yetişmemizi sağlayan yüce Allah'a ne kadar şükretsek azdır. Bizim Maraş'taki Yatılı Bölgeden Üngüt'e doğru gencimiz-yaşlımız, genç kızlarımız- delikanlılarımız akşam-sabah yürüyüş yaptıkları gibi Mardin'de de Yenişehir semtinden Diyarbakır yolundaki devlet hastanesine doğru akşamları sık evler olmamasına rağmen bir tedirginlik duymadan insanlar yürüyüş yapmaktadırlar. Zaten Mardin Eski Mardin, Yenişehir ve istasyon şeklinde üç ana bölümden meydana gelmektedir. İstasyon semti Kızıltepe girişinde askeri ve polis lojmanları, askeri kışlalar, organize ve sanayi ile hava alanı ve geniş bir gecekondu yerleşimi bu semtte yer alıyor. Yenişehir semti bizim yatılı bölge gibi ama Valilik, Belediye ve diğer resmi kurumlar, alışveriş merkezleri ile bankaların ikinci şubeleri yer alan bu semt şehrin yeni yerleşim alanıdır. Eski Mardin ise buram buram tarihi eserlerin yer aldığı ve tarihin yaşandığı yerleşim yeri. Yenişehir ile eski Mardin arasında Diyarbakır Kapı var ki ora sanki zaman tüneline giriş çıkış yapılan bir kapı özelliği arz ediyor. Bu tarafta iseniz 21. yüzyıldasınız. Ama diğer tarafa geçince de Artuklular dönemini yaşıyorsunuz adeta. Denizin kenarında ufka bakarsınız insanın gözü ve gönlü dinlenir. Gündüz Mardin'de güney tarafınıza bakarsanız Suriye'ye doğru dağ tepe olmadığı için adeta karada ufuk çizgisini seyredebilirsiniz. Akşamdan sonra eski postanenin yanındaki Mezopotamya çay evinde çayları yudumlarken güneye bakarsanız Suriye'nin köylerinin ışıklarını, kuzeye dönerseniz ışıklandırılmış Mardin Kalesi'nin ihtişamını seyredebilirsiniz. İlk defa Nusaybin'de sınır kapısını, sınır tellerini de Mardin'in güney köylerinde gördüm. Sınırın iki tarafı da Türkçe, Kürtçe ve Arapça konuşabiliyor; İslam Dini'ne inanıyor ve birbirleriyle eskiden de akraba, hala kız alıp kız veriyorlar. Sınır tellerini sanki bağrıma batırarak çekmişler gibi acı çektim. Sınır köylerinin birinden olan bir öğretmenin halası gil Suriye vatandaşı ve halasının çocukları bizim öğretmen gilin traktörlerini tanıdıkları için çift sürerken sınıra gelip karşıdan karşıya bağırarak sohbet ediyorlarmış. Nasip imiş, beş ay sonra yargı kararı ile halen görev yaptığım Kahramanmaraş'taki görevime geri döndüm. Evet, kısaltarak dile getirdiğim duygularımı sizleri sıkmamak için burada noktalıyorum. Mardin çok dinli, çok dilli, güzel ve medeni bir şehir. Böyle ne kadar anlatılmaya çalışılsa da tam olarak ifade edilemeyen bu güzel şehrimizin insanlarını tanıma, onlarla dostluk kurma çok güzel bir duygu idi. Karşılıklı oluşturulan bu sevgi-dostluk bağlarının daima yaşayacağına inanıyorum. Mardin'e gidişte şiir olur da kısa süre içinde dostluklar kurulan bu güzel insanların bulunduğu Mardin'den ayrılırken şiir olmaz mı? AKLIM MARDİN'DE KALDI Nasip imiş sürgün gittim Mardin'e Hayran kaldım Artuklu'nun yurduna Dost olmuştum Mardin'in her ferdine Gönlüm sevgiden bir denize daldı Geldim ama aklım Mardin'de kaldı. Minareden ezan, kiliseden çan Sesleri duyulur gelince zaman Böyle hoş görüye dayanır mı can Geçmişte taassup ne canlar aldı Geldim ama aklım Mardin'de kaldı. Mardin kalesini gezmek isterdim Gezmek için çaba bile gösterdim Telefonla ısrar ettim bastırdım Katı kurallardan bu millet yıldı Geldim ama aklım Mardin'de kaldı. Evler taş, merdiven taş, parkedir yollar Abbâra denilir sokak tüneller Her biri tarihtir bazı okullar Çöl tozu rüzgârla Mardin'i buldu Geldim ama aklım Mardin'de kaldı, Kale Hasankeyf'te, Sarnıç Dâra'da İlk defa seyrettim ufku karada Sınırla yüz yüze geldim orada Sınırdaki teller bağrımı deldi Geldim ama aklım Mardin'de kaldı. Mardin-Midyat telkaride sanatkâr Müslümanı Süryanisi sebatkâr Müşteriye tevazuda fedakâr Dinler şehri Mardin beni de aldı Geldim ama aklım Mardin'de kaldı. Mardin'de işlenen beyazdır taşlar Yerini beğenir solmaya başlar Öpülesi eller ne güzel işler Sanatta estetik ön plandaydı Geldim ama aklım Mardin'de Kaldı. Ulu Cami ihtişamla ünlenir Sakalı Şerif'le gözler nemlenir Duygulanır ki boğaz düğümlenir Şanlı ecdat hizmeti görev bildi Geldim ama aklım Mardin'de kaldı. Kasımiye Zinciriye medrese Ayak izi yadigârdır herkese İçerdeyken sizde kalmaz vesvese Kâlbin tercümanı göz ile dildi Geldim ama aklım Mardin'de kaldı. Şehidiye terasına gezenler uğrar Akşam yerde yıldızların aksi var Kalenin boynunda ki gerdanlıklar Akşamları Mardin gönlüme doldu Geldim ama aklım Mardin'de kaldı. Her doğan günbegün ölüme koşar Gafil avlananlar bu hale şaşar Nefis son nefeste insanı boşar Behlül'üm düşünsem ne ömrüm kaldı Geldim ama aklım Mardin'de kaldı.