"Ah o portakal çiçekleri!" "1979 yılında Alanya'ya yerleştim ve Mola Restoran'ı açtım. Nüfus o zamanlar 14 bin civarındaydı, turizm yoktu. Bana 'Alanyalı burada yabancıyı barındırmaz' demişlerdi. Ama tam aksi çıktı" "O zamanlar Alanyalılar lokantadan pek yemek yemezlerdi. Evden ya sefer tasıyla azık getirirler, ya da öğleyin eve yemeğe giderlerdi. Restoranımın ilk yıllarında bu yüzden çok sıkıntı çektim" "1982'de tek tük Alman turist gelmeye başladı. Her gelen turist bana 'Bu yeşilliği koruyun' diyordu. Meltemli havalarda her yer mis gibi portakal çiçeği kokardı. Yetkililere çocuk gibi yalvardık ama olmadı" [B]*** ŞİŞMAN AMCA KİMDİR? [/B] Mehmet Ali Erşahan (Molacı Şişman Amca) 1935 yılında Kahramanmaraş'ta doğdu. Hiç okula gitmeyen Erşahan, okuma yazmayı işyeri tabelalarından öğrendi. Bir süre Kahramanmaraş'ta dondurmacılık yaptı. Ardından 1965 yılında Ankara'ya giderek Gençlik Parkı'nda "Kahramanmaraşlı Şişman" adlı bir dondurma büfesi açtı. Dondurmacılığa ilave olarak, 1977 yılına kadar Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Bahçelievler'de pastane işletti. Ardından Adana'da ilk restoranını açtı. 1979 yılının Mart ayında Alanya'ya geldi ve Atatürk Caddesi, Mola Kavşağı üzerinde, Ahsen Ulusoy'a ait, Kemal Özbudak'ın işlettiği bir kahvehaneyi devralarak Alanya'nın Mahperi, Selçuk, Yönet ve Keykubat restoranlarından sonraki 5. restoranını açtı. 1989 yılına kadar Mola Restoran'ı işleten Mehmet Ali Erşahan, şu anki Mola Kavşağı'nın da isim babası. Belediye istimlak çalışmasıyla birlikte Mola'dan ayrılan Erşahan, Damlataş Caddesi üzerinde Mola Otel ve Restoran'ı açtı. Alanyalı'yı lahmacun ve Adana kebapla tanıştıran Erşahan, o dönemde sulu yemeklerinin de lezzetiyle meşhurdu. Erşahan 5 çocuk babasıydı. MOLA Kavşağı'nın isim babası olan "Molacı Şişman Amca" lakaplı Mehmet Ali Erşahan, 74 yaşında vefat etti. Evinde rahatsızlanan ve kaldırıldığı hastanede can veren Erşahan, dün öğle namazının ardından Emine Özmüftüoğlu Camii'nde kılınan cenaze namazıyla Belediye Mezarlığı'nda toprağa verildi. [B]Alanya'ya restorancılık alanında çok büyük hizmetleri olan Erşahan, 5 yıl önce Yeni Alanya'ya anılarını anlatmıştı. İşte o röportaj: [/B] - Alanya'da restoran açmaya nasıl karar vermiştiniz? 1969 yılında Alanya'ya ilk kez tatil amaçlı olarak gelmiştim. Denizi çok seviyorum. Tatil amaçlı gelişimde Alanya'ya hayran kaldım. Burada dostluklar edinmiştim. Adana'daki işyerimde sürekli Alanya'da bir restoran açmayı planlıyordum. Sonunda 1979 yılında Alanya'ya yerleştim. O yıllarda Alanya'da dışarıdan yerleşen yabancı sayısı çok azdı. Alanya'nın nüfusu o zamanlar 14 bin civarındaydı. Bana ilk geldiğim dönemde, "Alanyalı burada yabancıyı barındırmaz" demişlerdi. Ama biz Alanya'da bu ifadenin tam aksi davranışlarla karşılaştık. Alanyalı bizi kısa sürede çok sevdi. Alanya'da restoranımın ilk yıllarında Alanyalılar lokantadan pek yemek yemezlerdi. Evden ya sefer tasıyla işyerlerine azık getirirler, ya da öğleyin eve yemeğe giderlerdi. Restoranımın ilk yıllarında bu yüzden biraz sıkıntı çektim. O zamanlarda Alanyalılar sadece misafirleri gelirse lokantaya gelirlerdi. Benim restoran açtığım yıllarda Alanya'da Mahperi, Selçuk, Yönet ve Keykubat restoranları vardı. Ardından Alanyalı'yı lahmacunla tanıştırdım. Bir süre sonra Adana kebap yapmaya başladım. Pide çeşitlerinin tamamını Alanya'ya taşıdım. Alanyalılar bu yemekleri çok sevdiler. O yıllarda sulu yemeklerimin yanısıra lahmacun büyük ilgi görüyordu. Bayanlar, evlerinde çay partisi verecekleri zaman bana gelip, lahmacun ve peynirli pide yaptırırlardı. - O yıllarda Alanya'da turizm başlamış mıydı? İlk geldiğim yıllarda Alanya'da yabancı turist yoktu. Ankara, İstanbul, Konya gibi illerden yerli turistler geliyordu. Bu turistlerin sayısı da parmakla gösterilecek kadar azdı. Ardından 1982 yılından itibaren tek tük yabancı turistler gelmeye başladı. Ekseriyetle Almanlar gelirdi. O yıllarda Alman turistler de yemeklerime bayıldılar. 1982'den itibaren turistlerle de dostluklarım başladı. Henüz Türkiye'de renkli fotoğraf yokken, Almanlar benim renkli fotoğraflarımı çekerler, bana yollarlardı. Alanya'ya ertesi yıl tekrar geldiklerinde de soluğu benim yanımda alırlardı. - Alanya'daki yerli restoran işletmecilerinin rakibi bir yabancı olarak yemeklerinizi sevdirmeyi ve müşteri tutmayı nasıl başardınız? Benim prensibim önce dürüstlüktü. Sevmediğim, hoşuma gitmeyen yemeği asla müşteriye vermezdim. O yıllarda 131 kiloydum. Yemeklerle aram iyiydi. Yemekleri, çok iyi bir aşçı olan merhum kardeşim Ahmet Erşahan'a yaptırırdım. Bu yüzden o dönemki yerli restoranlarla rahatlıkla rekabete giriştim ve başarılı oldum. Yemeklerimiz temiz ve özenli yapılırdı. Müşteri yemeğin tamamını bitirmemişse "Niye yemediniz?" diye sorardım ve kendimde hata arardım. Ama genellikle, "Rahatsızım" derlerdi. Ya da yaptığım kebabın tamamını bitirmeyince kebabı kendim tadardım, tadında bir değişiklik mi var diye. - Alanya'da restoran sayısı turizmle birlikte artmaya başlayınca hangi yöntemlere başvurdunuz? Dürüstlük ve temizlik gibi iş ilkelerimden asla vazgeçmedim. O dönemki yeni restorancılık şartlarının tamamını işyerime taşıdım. Gelişmelere ayak uydurdum. Kaliteyi her geçen gün yükselttim. Aslında biz Alanya'daki diğer restoranları kendimize rakip olarak görmedik. Hepsini bir meslektaş olarak gördük ve onlara da yol göstermeye çalıştık. Bir de deniz kıyafetiyle restoranıma gelenlere servis açmazdım ve günlük kıyafetlerini giyip, gelmelerini söylerdim. Çünkü, ekmeğe saygısı olmayan insanın hiçbir şeye saygısı olmaz. Bir gün 16 kişilik bir gruba, aile reisleri mayolu geldi diye servis açmadım. Kendisinden kıyafet giyip, öyle gelmesini istedim. Adam gidip, kıyafetini giyip geldi ve özür diledi. - Alanya'da alkollü içki satmaya başlayan ilk restoranlardan birisi de Mola Restoran. O yıllarda yerli halktan tepki aldınız mı? Ben Adana'daki restoranımda içki satmazdım. Alanya'da da uzun yıllar satmadım ve satılmasına da karşıydım. Ama Alanya'da turizm ilerledikçe turistler alkollü içecekler istiyorlardı. Bana Alanya'nın yerlilerinden olan arkadaşlarım, "Burası turistik memleket. Alkollü içki satmalısın" diye ısrar edince ben de satmaya başladım. Herhangi bir tepki falan almadım. - Mola Restoran'ın sürekli müşterileri arasında kimler vardı? O yıllarda Avukatlar ve Savcılar bizim restoranımızda yemek yerlerdi. Hatta veda ve hoşgeldin yemekleri bizim restoranımızda yapılırdı. Emniyet ve Jandarma yetkilileri de benden yemek yerlerdi. O dönemki Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Bey, dönemin Belediye Başkanı Eşref Kahvecioğlu, Belediye Başkan Vekili Mustafa Şahiner, o dönemin Kaymakamlarından Naim Dalkılıç gibi müşterilerim vardı. - 1979 yılında Alanya'ya gelen bir isim olarak, Alanya'nın hızlı gelişiminin tanıklarındansınız. Bu gelişme dönemini ne şekilde özetleyebilirsiniz? Mesai bitimlerinde Kaymakam, Belediye Başkanı, Jandarma Komutanı, Mal Müdürü, Cumhuriyet Başsavcısı gelir çay içip, sohbet ederlerdi. Atatürk Caddesi'nin üst kısımlarında da o zamanlar fazla bir yapı yoktu. Yol kenarında 2 katlı bazı evler vardı. O yıllarda Alanya'nın yöneticilerinin sohbetlerine katılır, "Sizden bir ricam var. Atatürk Caddesi'nden 1 kilometre içeriye kadar 2 kattan fazla ev ruhsatı vermeyin. Bu yeşillik ölmesin. Dağa doğru isterseniz 15 kat ruhsat verin" derdim. Bunu da, o yıllardan bize gelen turistlerden duyuyordum. Turistler bize İspanya, İtalya gibi ülkelerin yeşil ülkelerken turizmin başlamasıyla hızla betonlaştığını ve tüm cazibesini kaybettiğini anlatıyorlardı. Bize, "Alanya umarız betonlaşmaz, bu yeşilliğini korur" diyorlar ve Alanya'dan hayranlıkla bahsediyorlardı. Ben de turistlerden duyduğum bu lafları, Alanya'nın yöneticilerine aktarıyordum. Ancak, zamanla Alanya hızla betonlaştı. Turistler o betonlaşmayı gördükçe bana "Bu betonları yapmasınlar" diyorlardı, ben de "Benim yapabileceğim bir şey yok" diyordum. O yıllarda ikindi üzeri halk İskele'ye doğru yürüyüşe çıkardı. Güneşli havada hafif bir meltem çıktığında, portakal çiçeklerinin kokuları büyük bir nefasetle burnumuza dolardı. O kokuların güzelliğini şu anda kelimelerle ifade edemem. Artık portakal çiçeği kokularını alamıyoruz. Alanya bir beton kent oldu. Bizim geldiğimiz dönemlerde Hükümet Konağı ile Mola'nın arasında tarihi bir Selçuklu çeşmesi ve bir ulu çınar ağacı vardı. O çeşmenin suyu da Köşk'ten gelirdi. Atatürk Anıtı yapılırken o ulu çınarı ve çeşmeyi yıktılar. O yıllarda Alanya'nın renkli simalarından Hasan Efe o çınarın altına uyumaya gelirdi. Bir gün geldiğinde, çınar ağacının yıkıldığını görünce üzüldü ve "Vay be. Koca beledanı da yemişler" dedi. - Mola Kavşağı'nın isim babasısınız. Bu kavşağa "Mola" adı nasıl verildi? Alanya'da Trafik Bürosu ilk kez kurulacaktı. O yıllarda yeni memurlar geldi. Büro daha açılmadığı için görev dağılımı Mola'dan yapılıyordu. Telsiz anonslarında da "Mola Kavşağı" diye anons edilmeye başlandığından bu kavşak bu adı aldı. 1979 yılından bu yana Polis ve Zabıta anonsları "Mola Kavşağı" şeklinde yapıldığı için bu kavşağın adı Mola olarak kaldı. Kavşağa restoranımızın adının verilmesi beni çok sevindirmişti. Şimdi Saray Mahallesi, Bebek Sokak, Kültür Sarayı karşısında yapmış olduğum otel ve restoranımın adını da Mola koydum. Hala Alanya'da benim adımı bilmezler. Herkes bana "Molacı Şişman Amca" der. - O yıllara dair neleri unutamıyorsunuz? Şimdiki Belediye binasının olduğu yer Alanya'nın çok güzel bir plajıydı. Halk orada yüzerdi. Ben de yazın her gün orada denize girerdim. Bir gün o plaja belediye binası yapılacağını öğrendim. Devrin Turizm Bakanı "Sahilin 200 metre yakınına babam olsa çivi çaktırmam" demişti. Ben de oraya bina yapılıp, güzelliğin ölmemesi için bana yemek yemeye gelen devrin belediye başkanına "Buraya bu binayı yapmayın. Belediye binasını dağın başına da yapsanız, halk işi olunca gelir" dedim. Ama oraya o bina yapıldı ve "Çivi çaktırmam" diyen Turizm Bakanı akşam saat 20.00'de gelip, temel attı. Bu beni üzen hadiselerden biriydi. - Şu anki restoranları nasıl buluyorsunuz? Herkes kendinden mesul. Şimdiki restoranlar hakkında bir şey söyleyemeyeceğim. Alanya'da ne kadar çok restoran açılırsa açılsın, önemli olan turizme iyi hizmet etmesidir. Kalite sunmasıdır. Benim 20 yıllık turist müşterilerim hala bizim restoranımıza gelirler. Aramızda çok iyi bir dostluk vardır. Yemeklerimizi de severek yerler. Kaynak: Yeni Alanya Gazetesi