Yolculuğumuz ilerledikçe sadece karayolunda değil yakın tarihimizin derinliklerine doğru da bir yolculuğa çıkıyoruz adeta. Birlikte hatırlayalım o günleri. İşgal edilen Osmanlı Cihan devleti'nin payitahtı olan İstanbul işgal edilmişti. İstanbul ki, sadece bizim göz bebeğimiz olmasının yanı sıra bütün dünyanın hayran olduğu ve uzaktaki sevgilisi olarak kabul edip ona kavuşmak için fırsatlar kolladığı kutsal bir yerdi(bu gerçek bugün de olsa bu özelliğinden bir şey kaybetmemiştir). İşte bu şehr-i İstanbul'da kabuğuna sığmayan hem kendi vicdanında hem de padişah tarafından görevlendirilen vatansever büyüklerimiz tarafından, bir çıkış yolu olarak Anadolu toprağına geçip bağımsızlık mücadele ateşinin ilk kıvılcımını başlatmaları gerekiyordu. O tarihlerde giriş kapısı olarak kullanılan Samsun'umuzun güzelliklerini seyrediyoruz. Gönüllerde taht kuran ve kırık dökük diye sıradan bir vapurmuş gibi gösterilmeye çalışılan Bandırma vapurunu görüyoruz olanca haşmetiyle”¦ Çok güzel bir yere yerleştirilerek müzeye dönüştürülen Bandırma vapuru duruşu ile; o günleri yaşamayıp sadece kitaplardan okuyarak, konferanslardan dinleyerek ve belgesel nitelikli filmlerden seyrederek öğrenebilen bizlere ve özellikle gençlerimize Türk milletinin mücadele ruhunun gücünü anlatmaktadır. Bandırma vapuru, diğer tarihi değerlerimiz gibi kurtuluş mücadelesinde bir sembol olarak gönlümüzde taht kurmuştur. Bir Tınaztepeyi, İlk Meclis Binasını, Sakarya ovasını; Kuvveyi Seyyare ve Kuvveyi Milliye'yi, Çeteleri-Efeleri-Seğmenleri-Dadaşları-Gakkoşları-Uşaklari; Yaşlı-genç-çocuklu kadınlarımızın top mermisi ve diğer mühimmatı taşımakta kullandığı kağnıyı, kömürü bitince arka vagonlarındaki tahtaları ile oluşan buharla ilerleyen kara treni; denize dökülen yunanlılardan kurtularak Bayrağımızın çekildiği İzmir hükümet konağının balkonunu ve ilk meclisin açılış töreni ile ilk meclis üyeleri ve daha nice değerlerimizi kim, nasıl gönlümüzden silebilir?.. Artık, sadece dar bir pencereden sunulan bilgi-belge ve diğer dokümanlarla bizlerin ufkumuzu daha da genişleten resmi olmayan tarihi kaynaklarımız, Sultan Vahdettin'in, kendisi ve çevresindeki devlet görevlilerinin işgal baskısı ve kıskacı içinde olduğundan hareketle eli kolu bağlı kalmayıp Mustafa Kemal Paşa'yı ve maiyetindeki vatansever büyüklerimizi bizzat kendisinin görevlendirdiği gibi daha nice resmi tarihte ifade edilmemiş olan bilgileri de hafızamıza yerleştirmektedir. Evet, Bandırma vapuru ve içindeki devlet görevlilerimiz; işgal edilerek odasına kapatılmış ve üzerleri yabancı menşeli kilitlerle kilitlenmiş olan Türk milletinin payitahtının esaretten kurtulması için ortaya çıkan çilingirler gibidirler. Bu davranışlarıyla, adeta açılmaz diye nitelenen nice kapıları açmışlardır. Her dönemde böyle badireler yaşanmış ve yine bizim topraklarımızda, bizim inanç ve kültür hamurumuzla yoğrulmuş, özellikle kendi vicdanının sesine kulak vererek kendisine büyük bir görev addederek bizim insanımız ortaya çıkmış ve yaşanan bu badirelerin ortadan kaldırılmasını Allah'ın izniyle başarmışlardır. Devletler de adeta bir canlı gibidirler. Doğarlar, gelişirler, zayıflar ve görevini tamamlayarak tarihteki yerlerine çekilirler. Ama bu ismen ortadan kalkmış olan devletlerin yerine yine o devletin unsurlarını meydana getiren insanlar tarafından başka bir adla yeni genç devletlerini kurarlar. Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devletleri belirttiğimiz hususla ilgili sadece üç örnektir. Her üç devletin de kurulmasında, Türkçe dilini konuşup-yazan ama mahallinde farklı lisanla konuşan ve kendisini Türk kabul eden Türk milletinin temel unsuru olan insanlarımız yer almıştır. Hepsini rahmet ve şükranla anıyor manevi huzurlarında saygı ile eğiliyorum. Evet, Âlemlere rahmet olan iki cihan peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) in kutlu doğum haftasının ardından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış yıldönümü içinde bulunduğumuz bu hafta ve içinde kutlanan Milli Egemenlik ve Çocuk bayramı duygusallığında Samsun'dan geçen yolumuzun bizde yaptığı çağrışımlarından sizleri sıkmamak için sadece bir demetini paylaşmış olduk. İslam dinine en çok hizmet eden, kendi lisanı olmadığı halde ömrünü ilme adayıp Kur'an dili diye Arapça olarak çok sayıda eserler yazan büyüklerimizin de mensubu olduğu milletimi çok seviyorum ve mensubu olmakla daima Allah'a şükrediyorum. Rahmetli Türkeş Bey, yine rahmetli Necip Fazıl üstadın sorusu üzerine 1977 yılında dile getirdiği gibi: Biz Türklüğü, içinde kevser bulunan kâseye benzetiyoruz. Kâseye verilen önem, içindeki kevserden dolayıdır. Bu duygular içinde, önceki yıllarda kaleme almış olduğum TÜRK MİLLETİM adlı şiirimi sizle paylaşmak istiyorum. Selam ve dua ile”¦ TÜRK MİLLETİM Yiğit olur Türk insanı mert olur Bu hasleti düşmanlara dert olur. Bazen nâmı Avşar, bâzen Kürt olur Öğünürüm Türk Milletim seninle. Korkan kara çaldı senin şanına Barbar şerci deseler de adına. Yine de sen koşarsın imdâdına Öğünürüm Türk Milletim seninle. Gün oldu Seyhun'da atlar sulandı Gün oldu Tuna'nın suyu bulandı. Gün oldu gömleğin kana bulandı Öğünürüm Türk Milletim seninle. Saltuk Buğra îman etti Hakk dine O gün, bu gün hizmet ettin bu dine. Dinine laf etmek kimin haddine Öğünürüm Türk Milletim seninle. Aşığının dert ortağı saz olur Dillerinde hoyrat, bozlak söz olur. Şu Behlül de ne söylese az olur Öğünürüm Türk Milletim seninle.