Gezi olayları, üzerinden geçen 2 yılın ardından masaya yatırıldı. Şehircilik ve toplum kavramları çerçevesinde tartışılan olayların yansımalarını değerlendiren Mimar Prof. Dr. Korhan Gümüş, şehirlerde önemli unsur olarak ortaya çıkan yapıların siparişle yapılamayacağını söyledi. Gümüş, "Yassıada'nın projesi böyle yapılır mı? Yassıada'nın, o hafıza mekanın böyle paldır küldür dönüştürülür mü mümkün değil. Bu fikir üretimi asla ve asla ihale ile satın alınabilecek bir şey değildir." dedi.

Abant Platformu tarafından düzenlenen 'Gezi Protestolarının İkinci Yıldönümünde İstanbul: Şehircilik ve Toplum' konulu toplantıda Gezi olayları kapsamında şehircilik, mimari ve katılımcılık konuları masaya yatırıldı. Ferhat Kentel'in moderatörlüğünde gerçekleşen toplantıya Murat Belge ve Korhan Gümüş konuşmacı olarak katıldı.

Kentel, açılış konuşmasını yaparak başlattığı toplantıda Gezi olaylarının sadece bir kesim tarafından sahiplenilemeyeceğini, çok farklı kesimlerin Gezi olaylarını kendi bakış açısıyla sahiplendiğini anlattı. Kentel, "Bu, dünyanın en güzel hareketi değildi muhtemelen. Çünkü içinde oldukça olumsuz olarak nitelebilecek ,hepimizin bir taraftan baktığımızda olumsuz görebileceğimiz bir takım unsurlar olabilir. Kendimden örnek vereyim Gezi'nin bir gününde bir grup insan biz, Gezi'nin içindeki o yollardan birine Hrant Dink adını koymak üzere bir tür alt eylem yaptık. Yanımızdan geçen başka bir Gezici grup bize 'sizi gidi Soros'un çocukları buraya da mı geldiniz? diyerek aslında tabii ki Gezi'nin kendi Gezi'leri olduğunu söyledi. Bizim Gezimizin de onun Gezi'si olmadığını dile getirmiş oldu. Aslında herkesin kendisine göre bir Gezi'si de var aslında.." şeklinde konuştu.

'UZMANLARIN GÖRÜŞLERİ ALINMIYOR'

Konuşmacılardan Murat Belge'nin, Berlin örneğinden yola çıkarak şehir ve mimari konusunda katılımcılığın önemini anlatan ifadeleri dikkat çekti. Berlin'in de şantiyeyi andıran bir görüntü verdiğini ancak bu yapılaşma sırasında katılımın da sağlandığını anlatan Belge, "Bu bana sağlıklı bir kentleşme şekli gibi geliyor. Çünkü burada uzmanlar var, onların oyu alınıyor. Ama aynı zamanda tabandan gelen 'nasıl bir kent' vs. bunlar da var. Bunları birbiriyle uyumlu hale getirecek süre de tanınmış. Buradan kıyasla ben İstanbul'a baktığımda çok daha sorunlu bir durum görüyorum. Gezi dediğimiz olay da bu sorunların bir şekilde dışarı vurulması. Bir şehri değiştirirken, can damarı denebilecek bir bölgede insanların alıştığı yapıyı değiştirmek üzereyken herhalde halk oyuna başvurmak onsuz edilmez bir şeydir. Taksim Kışlası evet vardı. Birden bire insanların hayatlarında olan bir yere 'ben kışlayı yeniden yapacağım' diye ortaya çıkmak. Kimseye de danışmadan etmeden. Ki ayrıca da yapılan edilen kışla mı, yoksa o kışla AVM'mi uzun boylu açıklanamayan vs'ler, bütün bunlar mı?" ifadelerini kullandı.

İstanbul'da yapılması planlanan heykel ya da estetik unsurlar konusunda da eleştiriler getiren Belge, şu ifadeleri kullandı: "Haydarpaşa'ya 30 metre boyunda Mevlevi heykeli dikeceğiz' filan gibi bir takım estetik öneriler. Yani estetik buysa çok fazla söyleyecek bir şey kalmıyor. Gördüğüm kadarıyla petrol zengini Arap ülkelerinin,emirliklerin, Dubaililerin vs'lerin estetik anlayışı var. Büyüklük, gösteriş üzerine giden bir şey var. Galiba yapılmayacak Mevlevi heykeli ama Çamlıca Camii yapılacak ve mesela yapılmış ve anladığım kadarıyla cami estetiğimizi temsil eden bir Ataşehir fenomeni var. Bütün bunlar da bu alanda söyleyecek iki çift sözü olan kişilere sorulmuyor."

Korhan Gümüş de Gezi olayları sırasında yaşadığı bir olay üzerinden giderek konuya bakış açısındaki farklılıkları ortaya koydu. Gümüş, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olduğunu sonradan öğrendiği kişi ile yaşadığı diyaloğu anlatarak "Ben sürekli olan laf atıyordum, 'nedir sorununuz gelin konuşalım' diye. Bu kişi de benim her laf atışımda dönüp işine devam etmeye çalışıyordu. Ben laf attıkça canı sıkılıyordu, canını sıkan bir şeyler oluyordu. En son dayanamadı, polisleri yararak yanıma geldi. 'Ben emniyet müdür yardımcısıyım, bu operasyonu ben yönetiyorum. Bizim kültürümüz farklı biz anlamıyoruz değil mi bu işlerden? diyerek çıkıştı. Ben bu lafı ciddi bir sınıfsal mesele olarak okumak gerektiğini düşünüyorum. Meşrutiyetini nereden aldığını sorgulamak için önemli bir konu." dedi.

Şehirde simge olacak unsurların, öne çıkan objelerin siparişle hazırlanamayacağını ve son dönem açıklanan Yassıada ile ilgili projelerin de bu şekilde açıklanamayacağını belirten Gümüş, "Siparişle heykel olamaz. Haydarpaşa mendireğine bir tane Fatih Sultan Mehmet Heykeli yapacaksın, boyu şu kadar olacak, atının sol ayağı yukarı kalkmış olacak.. Böyle tarif ediyordu Kültür Bakanı Atilla Koç. Olur mu böyle şey? Ya da heykel böyle tasarlanır mı? Yassa Ada'nın projesi böyle yapılır mı? Yassı Ada'nın, o hafıza mekanın böyle paldır küldür dönüştürülür mü mümkün değil. Bu fikir üretimi asla ve asla ihale ile satın alınabilecek bir şey değildir. Tarlabaşı projesinde olduğu gibi. Beton gibi, kereste gibi bir şey değil. Burada temel mesele kültür sermayesinin taşıyıcılarının aslıda izole olmasıdır. Bu ikilemi kırmadan bu rejiminin onarılması mümkün değil. Kamusal alanı yeniden keşfe çağırmamız gerekiyor. Bu alan yeniden keşfedilmeli" ifadelerini kullandı.

'SAVUNMA İFADESİ DEĞİŞMELİ'

Gümüş, Gezi olayları, ve sonrasında başlayan çeşitli yapılaşmalara karşı halk desteğiyle örgütlenen gruplara 'savunma' ismi verilmesine karşı çıktı. Bu konuda halkın eğitilmesi ve bilinçlendirilmesinin önemli olduğunu anlatan ve şiddet söylemlerinden arındırılması gerektiğini anlatan Gümüş, "Kent savunması, adalar savunması gibi bunlar bana çok mantıklı gelmiyor. Savunma askeri bir kavram, bizim başka bir şey bulmamız lazım. Yaptırmam, ettirmem söylemi yerine 3.Köprü'deki araştırma da bunu ortaya koyuyor. Eğer vatandaş bilgi sahibi olursa, aslında halk dediğimiz şey inşa edilebilir bir şey, patates çuvalı gibi değil. Kendiliğinden hemen var olan bir şey değil. Karşımızda bir Roma ordusu var ve biz insanları asteriks gibi karşı çıkarak bu Roma ordusunu durdurmaya çalışıyoruz. Bu mahalefet iklimini değiştirmek lazım. Bu dili şiddetsiz hale getirmemiz lazım. Asıl sorun burada. İnşa ettiğimiz dil, aslında şiddet içeriyor." şeklinde konuştu.