Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın (TESEV) araştırmasına göre Türkiye’de polise duyulan güven, Çin’in gerisinde kaldı. TESEV'in ‘Polis ve Toplum: Türkiye’de Polise Güven Araştırması’ konulu çalışmada Türkiye’de polise duyulan güvenin 5 üzerinden 3.89 olduğu belirtildi. Panelde konuşan Öğretim Üyesi Ferhat Kentel, yapılan araştırmalarda polise olan güvenin orta düzeyde olduğunu ancak bu güvenin mutlak bir güven olmadığını söyledi. Kentel, “Polise duyulan güven mutlak bir güven değil. 5 üzerinden çıkan oran 3.89, buda Çin’de 4 örneğin." dedi.

TESEV'in demokratikleşme programı güvenlik sektörü reformu alanındaki çalışmaları kapsamında ‘Polis ve Toplum: Türkiye’de Polise Güven Araştırması’ temasıyla yaptığı araştırmayı kamuoyuyla paylaştı. Conrad Otel'de düzenlenen panele, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Ahmet Erkan Koca, İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Ferhat Kentel, Araştırmacı Nur Kırmızıdağ, TESEV demokratikleşme programı direktörü Özge Genç, akademisyenler ve gazeteciler katıldı.

Panelde, düzenlenen raporun çok kapsamlı olmadığı ve yapılan araştırmada Türkiye’de polise duyulan güvenin 5 üzerinden 3.89 olduğu belirtildi.

Toplantıda konuşan Ferhat Kentel, polislere güvenin orta düzeyde olduğunu ancak bu güvenin mutlak bir güven olmadığını söyledi. Türkiye’de oluşan siyasal gerginliklerin, krizlerin, kutuplaşmaların polise karşı oluşan algıyı doğrudan etkilediğini söyleyen Kentel, “Polise duyulan güven mutlak bir güven değil. 5 üzerinden çıkan oran 3.89 buda Çin’de 4 örneğin. Ama biliyoruz ki Çin’deki polis teşkilatı hiç de öyle makul bir teşkilat değil. Dolayısıyla güveni incelemek lazım. Mesela şikayet mekanizması kurulsun, şehrimize polis müdürünü biz seçelim gibi şeyler derken bizden uzakta otoriter bir polis teşkilatı yerine daha somut bir polis teşkilatının arzulanıyor olması demek ki güvende hala eksik olan bir şeyler var. Kapsamlı bir araştırma yok elimizde. Yani 1960’larda ne oldu, Gezide ne oldu gibi bir araştırma yok elimizde. Mesela Gezi üzerine Gezi nasıl bir etki yaptı? Geziden önce bir araştırmamız olsaydı geziden sonraki araştırmayla karşılaştırırdık. Beklemediğim şey bu kadar radikal kopuşların olacağını beklemiyordum. Yani aşırı güvensizliğin veya aşırı güvenin kitleler içinde alt kesimlere baktığınızda bu kadar radikal bir kopuş beklemiyordum. Benim polisim yada onun polisi kavramının bu kadar net olacağını beklemiyordum. Türkiye’nin yaşamış olduğu siyasal bölünmeler, krizler tamda bizim polis algımıza doğrudan yansımış. Bakın bu araştırmada Geziye dair soru yok, cemaat, AKP, paralel bunların hiçbirisi yok. Ama bu siyasal hayatta yaşadığımız kutuplaşmalar, gerginlikler tamda toplumu en önemli organlarından biri olan polise karşı olan algı, güven, meşruiyet kıstaslarını doğrudan etkiliyor. En çokta polis teşkilatının bundan sonuç çıkarması lazım. İyi polislik yapmak istiyorsanız toplumun tamamına asgari bir güven veriyor olmanız lazım. Bu güveni sadece bir kesime veriyorsanız o zaman devlet ideolojik, taraflı devlet vs falan gibi bir algı yaratır.” diye konuştu.

DEVLETLE SİYASAL BİR TAKIM SIKINTILAR YAŞAYAN KESİMLERİN POLİSE BAKIŞI OLUMSUZ

Siyasal olarak devletle birtakım sıkıntılar yaşamış kesimin polislere daha olumsuz baktığını belirten Kentel, “Esas en önemli sonuç şu. Toplum farklı olarak kendisi içinde ortaya çıkan bölünmeler polis algısını da farklılaştırıyor. Yani bu toplumda Aleviyseniz veya siyasi olarak işte devlet tarafından bir takım sıkıntılar yaşamış bölgelerin insanı olarak Kürt iseniz polise karşı olan algı oldukça olumsuz. Örneğin AKP’nin iktidara geldiğinden beri devlete yaklaşan Sünni muhafazakar kesimden bahsederseniz örneğin bu kesim için polisin yaratmış olduğu algı çok daha olumlu. Dolayısıyla bir tarafta çok olumlu düşünenler var bir tarafta çok olumsuz düşünenler var. Dolayısıyla şöyle bir şey çıkıyor ortaya polis tüm toplumun polisi değil aslında. Benim polisim veya onun polisi diye bir ayrım var. Polisin veya teşkilatın terar düşünmesi gerekir. Sadece bu algıyı düzeltmek değil mekanizmanın kendisini düzeltmesi lazım. İnsanları niye böyle farklı düşündüklerini anlaması ve bunu düzeltecek bir takım düzenlemeler yapması gerekiyor. Dolayısıyla bu imajın düzeltilmesi için herkese eşit davranmaktan geçiyor. Ne bileyim işkence gibi unsurlar düzeltilebildiği taktirde muhalif olan unsurlar herhalde polise daha işbirliği yapmak yönünde yardımcı olma konusunda farklı bir takım tutumlar ve tavırlar sergileyebilir.” şeklinde konuştu.

TESEV’in Türkiye’de polise güven araştırması sonuçları ise şu şekilde sıralandı:

“Sünni, Türk, AKP’li, MHP’li kesimlerde polise duyulan güven yüksekken; Aleviler, Kürtler, BDPHDP’liler arasında polise duyulan güven düşüktür.

Türkiye’de toplumun yüzde 59’u polis teşkilatının yönetiminde halkın söz sahibi olması gerektiğine inanmaktadır.

Türkiye’de toplumun yüzde 60’ı kanunları çiğneyen polis memurlarının cezasız kaldığına inanmaktadır.

Türkiye’de toplumun yüzde 39’u çocuğunun polis olmasına sıcak bakarken, yüzde 38’i çocuğunun polis olmasına karşıdır.

Türkiye toplumu, polisin vatandaşların ihtiyaçlarına duyarlı ve adil bir şekilde cevap verdiğine inanmamaktadır.

Türkiye’de polise güven ortalaması genel olarak yüksekken (ort. 3.89), siyasi ve sosyal merkezde yer almayan kesimler arasında polise güven düşüktür.

Türkiye’de siyasi aidiyete göre polis meşruiyeti algısı AKP seçmenleri arasında en yüksek BDPHDP seçmenleri arasında en düşüktür.

Dini kimliğe göre polisin en etkin ve en başarılı olduğunu düşünenler Sünni kesimken (ort. 3.54) AleviBektaşiler arasında bu oran daha düşüktür. (ort. 2,97)

Siyasi kimliğe göre polisin etkinliği/performansı algısı değerleri AKP seçmenleri arasında 3.76, CHP seçmenleri arasında 3.24, MHP seçmenleri arasında 3.55, BDPHDP seçmenleri arasında 2.79

Sünniler, AleviBektaşilere göre polisle işbirliği yapmaya ve polise itaat etmeye daha açıktır.

AKP seçmenleri arasında polis ihlallerine tolerans gösterme eğilimi en yüksekken, BDPHDP seçmenleri arasında bu oran en düşüktür.

Özellikle Kürtler, polisin suç faillerini yakalamada başarısız olduğunu düşünmektedir.”