11 Temmuz 1995 sabahı Srebreniça'ya gelen Sırp Kasabı General Ratko Mladiç ve onun komutasındaki Sırplı askerler korkunç bir mezalim başlattı. Mladiç, her gün köylüleri gruplar halinde sıraya sokarak hunharca öldürmüştür. Öldürülen Bosnalı Müslümanların büyük ekseriyeti gençtir. Özellikle 1977 yılı doğumlu binlerce genç, hatta çocuk yaştaki Bosnalı Müslüman öldürülmüştür. Maksat çok açık değil mi? Müslümanların “kökünü kurutmak”. Srebreniça'da hunharca öldürülen Müslümanların sayısı 12 bin civarındadır. Sırp caniler bir kente yaşayan insanların üçte birini yok etmiştir. Yok etmekle kalmamış, Müslümanların etlerini, kemiklerini parça parça etmişler, aradan 14 yıl geçmesine rağmen çoğu kimse, yakınlarının cesetlerini dahi bulamamıştır. Kimisi oğlunun bir ayağını, bir elini ya da yalnızca kafatasını bulabilmiştir. Bu insanların tek bir “suçu!” vardı, o da Müslüman olmaktı. Katliamlar yalnızca Srebreniça'da mı işlendi? 1992-1995 yılları arasında Bosna Hersek'in çeşitli şehir ve köylerinde, ABD ve Gelişmiş Batı Ülkelerinin korumasında, Sırplarca gerçekleştirilen katliamda, 250 binden fazla Müslüman şehit edilmiştir. Bu katliam 2. Dünya Savaşından sonra Avrupa'daki ki en büyük katliamdır. Artık Hitler gölgede kalmıştır. Çünkü, yeni Hitler'ler meydana çıkmıştır. Yine bir Temmuz Ayı ve yine Müslümanlara yönelik soykırım devam ediyor. Bu sefer soykırım Doğu Türkistan'da işleniyor. Birkaç gün önce başlayan katliamda binlerce Uygur Türkü şehit edilmiştir. Yine, ABD ve Gelişmiş Batı Ülkeleri seyrediyor. Seyretse iyi Çinlilere adeta destek veriyor. Düşünüyorum da, özellikle son yirmi yıldır Müslümanlar topyekûn tehlike altında. Ne zamanki çift kutuplu dünyadan, tek kutuplu Dünya'ya geçildi, yani ABD tek güç olarak meydana çıktı, Müslümanlara yönelik katliamlar artmaya başladı. Gerçek şu ki, 1990-2009 döneminde nice acı yaşadık nice. Filistin'den Çeçenistan'a, Afganistan'dan Irak'a, Bosna'dan Doğu Türkistan'a kadar Müslümanlar nice acı, çile ve zulüm yaşadılar ve hâlen de yaşıyorlar. Bunun dışında, müslümanların azınlık olarak yaşadıkları İngiltere, Fransa, Almanya ve benzeri yerlerde de “tehlike kol gezmekte”, zaman zaman münferit olaylar şeklinde Müslümanlar katledilmektedir. Görünen çok açık bir manzaradır ki, Müslümanlar Dünya'da, özellikle 1990 yılından sonra, topyekûn tehlike altındadır. Şimdi soruyorum, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin, 1990'da dağılmasıyla, Müslümanlar yönelik katliamların aynı dönemde başlaması bir tesadüf mü? Bu soruya cevap vermeden önce bir soru sormak istiyorum. SSCB'yi kim dağıttı? Kim dağıtacak? Mason ve Haçlı karışımı Batı Dünyası. Masonlar ve Haçlılar ki, Müslümanların en büyük düşmanıdır. İşte bu iki güç işbirliği yapıyor ve eski Rusya'yı yani Doğu Blokunu dağıtıyor. Böylece yıllardan beridir kurulan çift kutuplu, yani ABD-SSCB dengesi bozuluyor. Dünya tek horozlu oluyor. Tek horozlu dünyada Müslümanlar iyice sahipsiz kalıyor. Bu anlatılanlardan, SSCB'nin yani eski Rusya'nın Müslümanların hamisiydi gibi bir sonuç çıkmasın. Ancak, 1990'dan önceki dengeden Müslümanlar yararlanıyordu. Şimdiki bu dengesizlikten de Müslümanlar zarar görüyor. Manzara bu. Bu manzara şu acı gerçeği gün yüzüne iyice çıkarıyor. Müslümanlar “dağınık ve başsız”. Bu dağınıklık ve başsızlık güçsüzlük ve zayıflık doğuruyor. İşte bu güçsüzlük ve zayıflık bazılarının iştahını kabartıyor. Öldürme ve yok etme iştahları kabaran azgın bir güruh (Hristiyan, Yahudi, Budist, Putperest, Ateistlerden oluşan bir grup azgın güruh) sinsi ve peyderpey bir şekilde Müslümanlara yönelik katliamlarını sürdürmektedir. Müslümanlara yönelik katliamın nedeni çok açıktır. Müslümanlardaki güçsüzlük, zayıflık, dağınıklık ve başsızlık katliamların nedenidir. Öyleyse, Müslümanlardaki güçsüzlük, zayıflık, dağınıklık ve başsızlık büyük ve hayati bir meseledir. Peki bu meselenin çözümü nedir? Bu meselenin tek bir çözümü vardır. Müslümanların ayrı ayrı devletler içinde de olsa, tek bir çatı altında birleşmesidir. Bu çatının adı İttihad-ı İslam'dır. Öyleyse, İttihad-ı İslam, Müslümanların özelikle 1990 yılından sonra, tüm dünyada huzur ve güven içinde yaşaması için hayati bir konu hâline gelmiştir. Bunu salt siyasi bir konu gibi algılayıp farklı düşünenlere acıyorum. İttihad-ı İslam, artık siyasi bir konu değil Müslümanlar için hayati bir konudur. Vesselam.