Bu hafta elime geçen bir şairler antoloji’sinden bahsetmek istiyorum. Kitabın adı, ”Karacaoğlan’dan Günümüze KAHRAMANMARAŞLI ŞAİRLER”  

Ramazan Avcı Bey’in hazırladığı bu eser  Büyükşehir Belediyesi tarafından çıkartılmış.Antoloji’yi inceleme fırsatım oldu.Uzun zamandır Ramazan Avcı Bey’in bu antoloji üzerinde uğraştığını biliyorum. Antoloji hazırlamak kolay bir iş değil,çok araştırma ve emek isteyen bir çalışmadır. Sayın Avcı eserin önsözünde şu cümleleri aktarıyor “Bu eserle hem şairlerimizin ve dolayısıyla şehrimizin bu alandaki zenginliğinin tanıtımına katkıda bulunmak,hemde okuyucuların istifade edecekleri zengin bir şiir sofrası hazırlamak istedik.Elbette Kahramanmaraşlı şairlerin hepsi bu kitap ile sınırlı değildir ve olmayacaktır da.Şairlerin seçiminde kıstas olarak şairin;halkın ve sanat çevresinin ortak beğenisini kazanarak şairliğini ispatlamış,dahası şiiri dert edinmiş olma özelliklerini ön planda tuttuk.” Gerçektende ciddi bir çalışmayı gördüm bu eserde,bu tip çalışmalar kültürümüzü aslında geleceğe taşımaktır. Toplumlar kültürel değerlerine sahip çıktığı oranda, büyüklüğünü korumuştur. Tarihte de böyledir, günümüzde de böyledir. Geçmişten bizi bugüne taşıyan kültürel varlıklarımız olmuştur. 

Osmanlı padişahları sadece fetihlere katılmadı veya yalnızca devlet adamlığı da yapmadılar. Onların sanatçı kişilikleri ve sanata bakış açıları bir başka yönleridir. Kanuni sultan Süleyman zamanında, sarayda iki yüz e yakın şair sürekli misafir edilirdi, bu durum sadece onların yatacak yer, karın doyuracak şekilde olmayıp, bu sanatçıların geleceğini de garanti altına almaktı. 

Kanuni sultan Süleyman da şairdi.  O dönemde neredeyse devlet in başındaki kişiler, ya sanatçı ya da sanatseverdiler. Yavuz Sultan Selim savaşçılığının yanı sıra, iyi de bir şairdi. Kanuni Sultan Süleyman kırk altı yıl süren padişahlığı döneminde söylediği; halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi/ olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi!  
 
Duyarlılıkları yanında (şair, filozof) yerine göre de devletçiliğin kuralarını hiç çekinmeden yerine getirebiliyorlardı. Yani Osmanlı bunun için büyüktü. Saraylarda sadece oturmadılar, medeniyet, sanat adına da bir şeyler yaptılar.

Derlenebilen günümüz şairlerinin buluştuğu bu antoloji, gelecek kuşaklara da taşınabilecek bir belge niteliğinde taşımaktadır. Antoloji de şairlerin birkaç şiirine yer verilmiş olup, isim sıralamasına göre yer alan şairlerle kitap, şiirin başkentine layık bir eser olmuştur.

Ellerine sağlık sayın Ramazan Avcı Bey, vesile olanlara da teşekkür ederiz!

Antoloji de yer alan usta şairimiz Abdurrahim Karakoç ‘un çok eski yıllarda yazdığı bir şiirini de sizlerle paylaşalım:
                                                    
  İSYANLI SÛKÛT
Gitmişti makama arz-ı hâl için,
“Bey” dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim…
“Şey” dedi, yutkundu, eğdi başını.

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı…
Bir baktı konağa alttan yukarı,
”Vay” dedi, yutkundu, eğdi başını.

Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı.. neden sonra garsonu gördü,
“Çay” dedi, yutkundu, eğdi başını.

İçmedi, masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı,
“Say” dedi, yutkundu, eğdi başını.

Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım can evime döktüler ateş.
Sordum:”Memleketin neresi gardaş?”
“Köy” dedi, yutkundu, eğdi başını.

Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini… vazgeçti birden,
“Oy” dedi, yutkundu, eğdi başını.