Başbakan Ahmet Davutoğlu, çözüm süreci ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve HDP’lilere son ziyaretinde artık karar verme vakti olduğunu söylediğini belirti.

Davutoğlu, “Silah mı demokrasi mi, şiddet mi, barış mı, meşruiyet mi, illagalite mi? Şiddete karşı iseler bunu açıkça sözleriyle değil samimiyet ve eylemleriyle göstermek zorundalar. Eğer karar vereceklerse bugün karar günüdür. Bu kararı şekline ve seyrine göre de bizde onlarla ilgili olarak çözüm süreci bağlamında ne yapacağımızı düşünürüz. Milletimle ilgili olarak halkımız Kürt vatandaşlarımızla ilgili olarak toplumsal uzlaşım çerçevesinde her etnik ve mezhebi kökenden vatandaşlarımızla ilgili başlattığımız süreçleri devam ettireceğiz muhataplarımız değişebilir ama hedefimiz değişmeyiz. Hedefimizde onurlu demokratik haklarını kullanan vatandaşların özgürce yaşadığı bir Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Hedefimiz her türlü tehdide karşı gerekli mukavemette bulunabilecek bir Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Kudret ve şefkati aynı anda kullanacağımızı herkes bilsin.” dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul’a hareketinden önce Esenboğa Havalimanında basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını cevapladı. Bir gazetecinin, “Operasyonlar devam ederken uluslararası temaslarda bulunuyorsunuz. Bugün Irak Bölgesel yönetimi Başkanı Barzani ile görüştüğünüz bilgisi geldi. Görüşmeden aldığınız mesajları paylaşır mısınız?” sorusuna Davutoğlu, “Dün NATO Genel Sekreteri ile güvenlik konularını ele aldık. Bugün Mesut Barzani ile görüşmem oldu. Bugün yarın benim ve cumhurbaşkanımızın temasları sürecek. Barzani ile 1 saati aşkın durum değerlendirmesi yaptık. Operasyonun özellikle Kuzey Irak’taki amaçları ve çerçevesini aktardım. Barzani Türkiye’nin gerek DEAŞ’a ve gerek PKK’ya yönelik operasyonlarının haklı temellere dayandığını ve bu çerçevede Türkiye ile dayanışma içinde olduklarını bir kez daha ifade ettiler. Dostane güzel bir görüşmede bunları paylaştık. Türkiye’de yaşayan bütün vatandaşlarımız etnik ve mezhebi kimlikleri itibariyle eşittir. Şu veya bu kökenli vatandaşlar arasında fark yoktur. Türkiye’nin dışındaki tarihdaşlarımız aynı ölçüde Türkiye’nin aidiyet hissettiği vatandaşlarımız ve kardeşlerimizdir. Irak’taki, Suriyedeki Kürt, Türkmen Arap unsurlar aynı ölçüde kardeşimizdir. Barzani’ye de bunu ifade ettim. O da bu operasyonun kesinlikle herhangi bir etnik ve mezhebi kesime yönelik olmadığını bildiklerini teröre karşı Türkiye ile her zaman beraber çalışmaya hazır olduklarını ve her türlü işbirliğine katkı sağlayacaklarını ifade ettiler. Temasların sürmesi konusunda karar verdik.” cevabını verdi.

Başka bir gazetecinin, “İncirlik üssü kullanımı ile ilgili bir takvim söz konusu mu?” sorusuna Davutoğlu, “Mutabakatı dışişleri bakanımız açıkladı. Şuana kadar yürütülen operasyonlar bu mutabakattan bağımsız operasyonlardır. Bu mutabakat olmasaydı da yapılacaktı. Bu olaylar yaşanmasaydı da mutabakat belli bir aşamaya gelmişti, gerçekleşecekti. Önümüzdeki günlerde mutabakatın nasıl uygulanacağı ile ilgili bir takım düzenlemeler yapılacak.” dedi.

'ARTIK KARAR VAKTİ; SİLAH MI DEMOKRASİ Mİ, ŞİDDET Mİ BARIŞ MI, MEŞRUİYET Mİ İLLAGALİTE Mİ'

Başka bir gazetecinin, “Son yaşanılan sürecin ardından çözüm süreci sona erdi denilebilir mi?” sorusuna Davutoğlu, “Çözüm süreci, milli birlik ve kardeşlik projesi demokratikleşme isimleriyle devem ettirilen süreç bizim tarihi ve stratejik bir süreçtir. Bu konu Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı süresinde 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı konuşmayla başlamıştır. Geçmişteki bir çok acıların birçok yasakların kısıtlamaların ortadan kaldırılması Türkiye’de herkesin kendi örfü ile kültürel geleneği ile dili ile onurlu vatandaş kimlikleriyle yaşamasını temin etmek üzeri hayata geçirilen bir demokratikleşme hamlesidir. Bu demokratikleşme hamlesini biz Türkiye’de demokratik standartların en üst düzeye çıkartılmasını bütün vatandaşlarımızın insan hak ve özgürlüklerinden en kapsamlı şekilde hedef edinmemiz dışında Türkiye’de şiddete temel teşkil eden tüm unsurlardan Türkiye’nin arınmasını amaç edinmiştik. 2013 Mayıs'ında silahlı unsurların Türkiye'yi terk etmesi noktasına gelinmişti. Bu sürece katkıda bulunan tüm toplum kesimlerinin mutabakatıyla yürüdü. Bu sadece hükümetin değil Türkiye'nin projesiydi. Gereken adımları attık. Muhatabımız da sadece bir kesim değil bütün vatandaşlarımızdı. Gayrımüslüm vatandaşlarımızla Alevi vatandaşlarımızla değişik hak talep eden tüm vatandaşlarımıza büyük bir demokratik kültür içinde yaklaştığımızı herkes bilir. Ancak 2013 Mayıs'ında ülkemizi terk etmesi gereken silahlı unsurlar, bakın 2015’in Temmuzu'ndayız 2 sene 2 ay oldu. Bırakın ülkeyi terk etmeyi gittikçe silahlanmayı arttırarak ülkede çözüm süreci istismar etmeyi bir tutuma girme yolunu tercih ettiler. Sabırla ve tahammülle Türkiye’de demokratik seçimlerin gerçekleşmesi ihtiyacını göz önünde bulundurarak sürekli olarak bu unsurların Türkiye'yi terk etmesi çağrısında bulunduk. Artık çatışmasızlığın değil silahsızlanmanın olması gerektiğini vurguladık. Bu unsurlar bir taraftan bu baskıları artırarak seçim döneminde dahi demokratik seçimlere müdahale etme cüretini gösterdiler, diğer taraftan da Türkiye’yi tehdit eden bir uslubu gittikçe Suriye’deki gelişmelerde de Irak’taki gelişmelerden de istismar ederek süreci kullanarak böyle bir üsluba yöneldiler. Demokratikleşme, milli birlik ve kardeşlik projesi, çözüm sürecini adını ne koyarsanız koyun milletimizin bütün fertlerinin bütün vatandaşlarımızın aidiyet bilincini güçlendirecek insan hak ve özgürlüklerinden istifade etmeleri sağlayacak sürece desteğimiz sürecek. Devamı konusundaki çalışmalarımızdan hiçbir taviz vermeyeceğiz. Burada da muhatabımız bütün millet olacak. Ama çözüm sürecini istismar ederek kamu düzenini yok etmeye çalışan kim olursa olsun ona karşı da tutumumuzu açıkça ortaya koyacağız. HDP yetkilileri sık sık barıştan bahsediyorlar çatışmasızlıktan bahsediyorlar. HDP yetkilileri sürekli barıştan bahsediyorlar. Son derece samimiyetsizce söylemlerdir bunlar. Kendilerine 1 Ekim’de başbakan olduktan sonra Demirtaş’ı kabulümde söyledim. Son HDP ziyaretinde de söyledim. Artık karar vermelerinin vaktidir. Silah mı demokrasi mi, şiddet mi barış mı, meşruiyet mi illagalite mi? meşru bir siyasi partilerse ki öyle görüyoruz halkımız yüzde 13 oy vermiş bunu hiç yadsımadık reddetmedik. Onun gibi davranmalılar. Şiddete karşı iseler bunu açıkça sözleriyle değil, samimiyet ve eylemleriyle göstermek zorundalar. Hunharca 2 polisimiz ensesinden vurularak şehit edilecek, HDP yetkilileri bunu kınama cesareti bile gösteremeyecek. Biz orada bir mesaj verilmek istendiyse o mesajı aldığımız için dün uçaklarımız Kandil üzerindeydi. Kim aynı mesajı bir daha vermeye kalkarsa aynı cevabı alır. Türkiye’nin halka hizmet etmek için görev yapan polisinin, askerinin, ebesinin, şoförünün, hemşiresinin, orada hizmet veren şirketimize baskı uygulayacaklar, dağa kaçırmaya kalkacaklar, sonra da çözüm sürecinden bahsedecekler. Eğer karar vereceklerse bugün karar günüdür. Bu kararı şekline ve seyrine göre de bizde onlarla ilgili olarak çözüm süreci bağlamında ne yapacağımızı düşünürüz. Milletimle ilgili olarak halkımız Kürt vatandaşlarımızla ilgili olarak toplumsal uzlaşım çerçevesinde her etnik ve mezhebi kökenden vatandaşlarımızla ilgili başlattığımız süreçleri devam ettireceğiz, muhataplarımız değişebilir ama hedefimiz değişmeyiz. Hedefimizde onurlu demokratik haklarını kullanan vatandaşların özgürce yaşadığı bir Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Hedefimiz her türlü tehdide karşı gerekli mukavemette bulunabilecek bir Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Kudret ve şefkati aynı anda kullanacağımızı herkes bilsin.” cevabını verdi.