Eski Kültür Bakanı ve CHP Parti Meclis Üyesi Fikri Sağlar, eski emniyetçi Sabri Uzun'un kitabının 4 bakanın ve oğullarının yapmış oldukları yolsuzlukları, hırsızlıkları kapama gayreti olduğunu belirterek, "Bunu bilerek yapıyor ya da bilmeden yapıyorsa bugünkü insanların yolsuzluğu, hırsızlığı saklamaya çalışanların değirmenine su taşıyor. Önemli olan devletin içerisinde kimin bu bilgileri verdiği değildir, önemli olan hırsızlığın, yolsuzluğun üzerine gidilmesidir." dedi.

Cihan muhabirinin sorularını cevaplayan Fikri Sağlar, eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un kitabının zamanlamasının manidar olduğuna dikkat çekti. Uzun'un, Türkiye'nin son 25 yılında ortaya çıkan her olayın arkasında Hizmet Hareketi'nin olduğunu söylemesinin büyük bir haksızlık, yalan ve kafa karışıklığı olduğunu dile getiren Sağlar, ses kayıtlarının kim tarafından gönderildiğini, 'Susurluk' kitabı ile Mesut Yılmaz'ın Yüce Divan'da yargılaması sırasında şahit olarak anlattığını hatırlattı.

Hükümetin düşmesinin kendisi için vicdani önemli bir görev olduğunu anlatan Sağlar, şöyle devam etti: "Sabri Uzun, bu kitabı niye yazdı ve bu kasetin elde edilişiyle ilgili niye paralel lafını kullanıyor. Bence şunun için söylüyor: O günle bugünü karıştırarak, bugün 4 bakanın ve oğullarının yapmış oldukları yolsuzlukları, hırsızlıkları kapama gayretinde. Bunu bilerek yapıyor ya da bilmeden yapıyorsa bugünkü insanların yolsuzluğu, hırsızlığı saklamaya çalışanların değirmenine su taşıyor. Önemli olan devletin içerisinde kimin bu bilgileri verdiği değildir, önemli olan hırsızlığın, yolsuzluğun üzerine gidilmesidir. Yöntem kargaşasıyla aslında bu pisliğin üzeri örtülmeye çalışılıyor. Sabri Uzun da bilerek veya bilmeyerek bu işin içerisinde. Bu kitapla da bu gündeme geliyor."

"FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLERİN ARKASINDA DERİN DEVLET VAR"

"Sabru Uzun da niçin görevini yerine getirmedi diye ciddi bir şekilde savunması lazım." diyen Sağlar, o dönem yolsuzluklar sebebiyle hükümetin düştüğünü, bugün ise komisyon ve yargıda aklandıklarına dikkat çekti. Sağlar, Uzun'un kitabının, asrın yolsuzluğunun üzerini örtmek için bir örtü olarak getirildiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, faili meçhul cinayetlerle ilgili yaptığı açıklamalarının hatırlatılması üzerine ise Sağlar, faili meçhul cinayetlerin arkasında derin devlet ve derin yapıların olduğunu vurguladı. "Erdoğan, cemaatin faili meçhul cinayetlerin arkasında olduğunu söylüyorsa; bir, bunları biliyor, yapılırken niye engel olmadı? İki; en önemlisi o zaman ortaktır." diyen Sağlar, Erdoğan'a düşenin faili meçhulleri hemen açıklayıp faillerini bulmak olduğunu söyledi. Sağlar, belgeleri bilip yargıya intikal ettirmemesinin ise göz yumma olduğunu kaydetti.

"DERİN DEVLET YENİ BİR YÖNTEM UYGULUYOR"

Uludere ve Hrant Dink cinayetlerinin, "Failleri bilinen genç insanlar" olduğunu ifade eden Sağlar, "AKP döneminde uygulanan politika, bu tip infial uyandıran olaylar ve aynı zamanda Türkiye'de yaşayan yurttaşları dizayn edebilme doğrultusunda yapılan faaliyetlerde, bir yöntem değişikliği var. Daha önce failler hiç bulunmuyordu. Şimdi failler yakalanıyorlar ama hepsi çocuk yaşta oldukları ve bir başkası tarafından yöneltildikleri ve içerisinde kamu görevlileri, arkalarında kamu görevlilerinin olduğu bir yöntem uygulanıyor, derin devletin olduğu bir yöntem uygulanıyor. Failler bulununca olaylar unutuluyor. Ama Hrant Dink olayında her ne kadar tetikçisi ya da Rahip Andrea Santoro olayında tetikçisi bilinmesine rağmen arkasındaki derin güç ortaya çıkarılmamıştır, Zirve olayında olduğu gibi. Eğer Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak bu iddiada bulunuyorsa bunu açıklaması gerekiyor. Kimlerse ve hangi gerekçeyle bunları yapmışlarsa kamuoyu bunu bilmeli." diye konuştu.

"TEK ADAM REJİMİ, TEOKRATİK MONARŞİ OLUŞTU"

Yasama, yürütme, yargı gibi erklerin ayrımının ortadan kalktığını ve birleştirildiğini dile getiren Sağlar, bugün görülmeyen ve Anayasa'ya da uymayan bir tek adam rejimi olduğunu söyledi. 'Teokratik Monarşi' oluştuğu düşüncesinde olduğunu belirten Sağlar, "En son kaçak saraydaki 16 devletin asker kıyafetinin salonda teşhir edilmesi de bu teokratik monarşinin bir sembolü olarak değerlendirilmeli. Dolayısıyla bugün demokrasiden uzaklaştığınız, hukuk devleti olmaktan çıktığınız zaman burada yolsuzluklar, hırsızlıklar vardır. Burada insanın ölmesi, sokak ortasında çatışması, bu ülkenin bir tarafında devletin otoritesinin ortadan kalkması, diğer tarafta müthiş bir baskının olması, iş adamının bundan korkması, vergi denetimi korkusuyla insanların hareket etme kabiliyetlerinin kısıtlanması söz konusu olacaktır. Türkiye giderek de daha tehlikeli bir noktaya gidiyor. Paris'teki olayları hiç yabana atmamak gerekiyor. Bizim güneyimizde, Ortadoğu'da IŞİD'in, El Nusra'nın ve benzeri El Kaide, Taliban örgütlenmelerinin ki bunlar gözü kara insanın kafasını kesebilecek noktada vahşi bir anlayışta olan yapıların Paris'e gitmişlerse Türkiye'ye haydi haydi gelirler. Eğer Türkiye'de demokrasiyi tam olarak bütün kurum ve kurallarıyla oluşturamazsanız, hukuk devletini oluşturamazsanız ve suçluyu, suçu hemen adil bir şekilde, tarafsız ve bağımsız yargı ile cezalandıramazsanız, yargının önüne çıkaramazsanız, toplum, yargının tarafsız ve bağımsız olmadığı anlayışını içinde yerleştirirse; o zaman orada büyük bir kaos olur, büyük tehlike olur. Türkiye'nin geleceği de bu noktadadır. Bunu aşmanın yolu, yurttaşlarımızın bugünkü iktidarın kendisini kandırdığını, hırsızlıkları ve yolsuzlukları kapamak için her türlü algıyı yönlendirdiğini ve kendisine karşı çıkanlara da yaftaladığını, dün vesayetçi, Ergenekoncu, komünist dediğini, bugün de paralelci diyerek yaftalamaya devam ettiğini; oysa yurtsever, dürüst, namuslu, hukuka uyan, yasalara sahip çıkan, şeffaflıktan yana olan insanların, yaftalanmadan, bildikleri belgeler ve bilgilerle birlikte ortaya çıkararak yapılan hırsızlıkların üzerine gidilmesi doğrultusunda harekete geçmek, her inananın da bir görevi olduğunu açıkça bilmelidir ve ona göre davranmalıdır." şeklinde konuştu.