AK Parti'den 2007-2011 yılları arasında milletvekilliği yapan tarihçi-yazar Reha Çamuroğlu, Ergenekon, Balyoz davalarının boş yere açılmadığını belirterek, yargılananlarının yüzde 10'u ya da yüzde 20 kadarının suçlu olduğuna dair bir kanaate sahip olduğunu söyledi. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra AK Parti yöneticilerinin, devleti teslim aldıklarını düşündüklerini ve bundan sonra 'biz her istediğimizi yapabiliriz' diye bir zehaba kapıldıklarını ifade eden Çamuroğlu, "AK Parti'nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ele geçirdiğini düşünmüyorum. Ergenekon ve Balyoz da suçlu olduğunu düşündüğüm bir grup var dedim; o grupla ittifak haline gelmiş olabilir. Ama ben, bugün, devletin çok önemli kesimlerinin, iktidar bloğunun gidişatından çok huzursuz olduğunu düşünüyorum ve zaman zaman da bunu ipuçlarını gördüğümüzü zannediyorum, düşünüyorum. Ben derin devletin tümünün de bugünkü iktidarla müttefik olduğunun kanaatinde değilim." dedi.

'GÜLERİZ AĞLANACAK HALİMİZE'

Reha Çamuroğlu, Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirinin sorularını cevapladı. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan başta olmak üzere iktidar çevrelerinin 17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması sonrası milletin darbeye karşılık yolsuzluğu tercih ettiği iddialarıyla ilgili ne düşündüğünün sorulması üzerine Çamuroğlu, "Sadece gülüyorum, kahkaha ile gülüyorum. Yani çok affedersiniz, bu saçmalık karşısında 'tam güleriz ağlanacak halimize' meselesidir bu. Türkiye Cumhuriyeti, bütün baskıcı rejimlerini şöyle meşrulaştırdı: 'O kadar zor günlerden geçiriyoruz ki milli birlik ve beraberlik şarttır. Aman bütün muhalefeti keselim. Bugünler, çok zor günler, milli birlik ve beraberlik içinde olalım.' O zor günleri kim yarattı? Yahu yolsuzluk yapma kardeşim o zaman. Kim yolsuzluk yaptı? Yani burada yolsuzluk itirafı var. Kaldı ki Etyen Mahçupyan, Belçika'da çok daha vahim bir şey söyledi. Kendisine 'Bu uygulamalar demokratik mi?' diyen öğrenciye; 'Türkiye demokratik bir ülke değil ki demokratik olsun bu uygulamalar' dedi. Yani buna özrü kabahatinden büyük denir. Şimdi bu siyasi ibahiyedir. İbahiye nedir; her şeyin mübah olduğunu düşünen ekoldür... Etyen Mahçupyan'ın burda koyduğu şey aslında siyasi ibahiyedir. Bize, 'O kadar olağanüstü dönemlerden geçiyoruz ki bize herşey mübah. Biz herşeyi yapabiliriz; çalarız, çırparız, yalan söyleriz.' Bunu söylemektir bu. Ama Etyen zeki biridir, nasıl bunu söyledi, ben şaşırıyorum. Yani demek ki işte iktidar pusulayı bu kadar şaşırttırabiliyor." karşılığını verdi.

'KULAĞINI TERSTEN GÖSTERMEYE ÇALIŞAN BİR ÇABA İÇİNDE'

Başkanlık sistemi ile ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine de Çamuroğlu, "Başkanlık sisteminin ne olduğunu bir kere ortaya koysunlar. Fransa'daki, Amerika'daki gibi midir; nedir. Bizim tarihimize uyar mı; bunları hep tartışırız. Bir sistem koysunlar ortaya, tartışalım o zaman, eğer gerçekten başkanlık sistemi istiyorlarsa. Hayır; onlar başkanlık sistemi istemiyorlar. İstenen şu: Biz her şeyi yapalım, parlamenter sistem bekleme odasında. Yahu düşünebiliyor musunuz; bir İçişleri Bakanı 'Ben bu Anayasa'yı tanımıyorum' diyecek; böyle bir şey olabilir mi? Eskiden Anayasa'yı tağyir, tebdil ve ilga diye sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar, 146'ya 1 idam cezasıydı, biz bu dönemi yaşadık. 12 Eylül'de arkadaşlarımız bununla yargılandılar. Şimdi İçişleri Bakanı diyor ki ben Anayasa'yı tanımıyorum, maşallah. Milletvekili diyor ki biz bu Anayasa'yı paramparça edeceğiz; etseydin 12 sene. Acaba sayın Abdullah Gül cumhurbaşkanı iken; niçin başkanlık sistemi istemedi AK Parti? Yani 7 sene sayın Gül, cumhurbaşkanıydı. O süre içerisinde sayın Burhan Kuzu'nun hiç mi aklına gelmedi başkanlık sistemi, sayın Tayyip Erdoğan'ın aklına hiç mi gelmedi başkanlık sistemi yoksa sayın Gül'ün mü başkan olması istenmiyordu? Yoksa başkanlık sistemi şahsa özel mi isteniyor, sayın Tayyip Erdoğan için mi isteniyor? Burda bir tutarsızlık, çelişki var. Aslında ben cumhurbaşkanının sıkıntısını anlıyorum. Niye saraya çıkmak istedi; bunu anlayabilmiş değilim. Şöyle; cumhurbaşkanının yetkileri sembolik hale getirilirdi. Cumhurbaşkanını yine Meclis seçerdi. Deniz Baykal geçen dönem bunu önerdi, tekrar o eski sisteme dönelim dedi, Abdullah Bey seçildikten sonra. Ama kabul görmedi. Cumhurbaşkanını yine Meclis seçerdi, 12 Eylül yetkileri alınırdı, sembolik Almanya'daki gibi bir cumhurbaşkanı olurdu, güçlü de bir başbakan olurdu. Zaten bizim sistemimiz budur. Sayın Tayyip Erdoğan da başbakan olurdu. Üstelik böyle bu sancılar yaşanmazdı. Niye sayın cumhurbaşkanı bu yola gitti anlayabilmiş değilim. Şimdi kulağını tersten göstermeye çalışan bir çaba içinde." şeklinde konuştu.

'BİR BAŞBAKAN, CUMHURBAŞKANI ALDATILDIM DİYORSA İSTİFA ETMEK ZORUNDADIR'

Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere iktidarın, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili 'aldatıldık, bu bir kumpastı' açıklamalarının hatırlatılması üzerine Çamuroğlu, "Ergenekon, Balyoz soruşturma ve davaları sürerken pek çok kez ben, 'bu davaların hattı hesabı olmadan genişletildiğini, kurunun yanında yaşın yakıldığını ve davaların anlamsız bir hale geleceğini' söyledim. Fakat o davalar içinde, belki yargılananlarının yüzde 10'u kadarının ya da yüzde 20 kadarının suçlu olduğuna dair benim içimde bir kanaat vardır. Yani o davalar, boş yere açılmış bir davalar değildir fakat o davalar öyle bir şekle getirildi ki öyle hadsiz, hesapsız, öyle cahillik ve sistemsizlikle genişletildi ki anlamsız hale getirildi. Siyasiler savcı ve avukat rolüne soyunduğunda zaten, özellikle savcı rolüne soyunduğunda durum çok vahimleşir. Hele başbakansa savcı rolüne soyunan. Ama burada şunu söylemek gerekiyor; bir başbakan 'ben aldatıldım' diyemez. Bir başbakan, ben aldatıldım diyorsa; hemen görevinden istifa etmek zorundadır. Bunu cumhurbaşkanı iken diyorsa, cumhurbaşkanlığından istifa etmelidir. Çünkü siz eğer bu kadar önemli bir konuda, ülkenizin ordusu konusunda aldatabiliyorsanız; sizin bugün aldatılmadığınız ne malum? Yarın yine aldatılmayacağınız ne malum? Siz koruma polisleriniz konusunda aldatıldınız, ordunuz konusunda aldatıldınız, Merkez Bankası Başkanı konusunda aldatıldınız; ee insaf. Bir gün de aldatılmayın yani. Yarın nasıl aldatılacağınızı ve bu aldatılışınızın bize neye mal olacağını biz bilmiyoruz, korkuyoruz. Yani cumhurbaşkanı aldatılırsa, bu vatandaşa çok pahalıya mal olabilir. Aldatılmayın efendim, aldatıldıysanız da istifa edin, bırakın o görevi. Yani şöyle düşünün; bir savaşın ortasında Genelkurmay Başkanı çıkıyor diyor ki ben aldatıldım. Bozguna uğramışsınız, 100 bin kayıp var, o Genelkurmay Başkanı'nın gideceği yer, Divanı Harp'tir. Siz de istifa ediverin ya." dedi.

'REFERANDUMDAN SONRA AK PARTİ YÖNETİCİLERİ, DEVLETİ TESLİM ALDIKLARINI DÜŞÜNDÜLER'

"Sizin bulunduğunuz dönemle şu anki AK Parti arasında ne tür farklar görüyorsunuz?" sorusuna Çamuroğlu, "2010 referandumuna giden Anayasa değişikliğine imza vermeyen milletvekillerinden biriyim. Hatta o nedenle dönemin başbakanı, bizi imza vermeyenleri hainlikle itham etti. Oysa milletvekili, benim bildiğim kadarıyla vicdanı ile serbesttir, baş başadır. Anayasa değişikliklerinde, kanunen grup kararı alınamaz. Grup kararı alınamayan bir konuda, siz milletvekillerinizi hainlikle itham ederseniz, sizin demokrasi anlayışınızdan herkesin şüphe etmesi gerekir. Ben o Anayasa değişikliğine imza vermedim. Çünkü o Anayasa değişikliklerinin kötüye kullanılacağını görüyordum, eğilimi görüyordum, niyeti görüyordum. Kamuoyu niyeti görmüyor çoğu zaman; kamuoyu yazılı metinleri görüyor ve yazılı metinlere uyulacağını varsayıyor. Mesela HSYK ile ilgili düzenleyici kanunlar hemen çıktı ama diğer konular ne oldu? 12 Eylül 2010 referandumundan sonra, ordaki yüzde 58'den sonra AK Parti'nin yöneticileri, devleti teslim aldıklarını düşündüler ve bundan sonra biz her istediğimizi yapabiliriz diye bir zehaba kapıldılar. O zehap sürüyor şu anda. O zaman ki İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu bunu ilan etti ve dediler ki 'Bizim eski ittifaklara ihtiyacımız yok. Bizim ne Alevilere, ne liberallere ihtiyacımız var, ne başkalarına ihtiyacımız var. Biz Yeni Türkiye yaratacağız; bu Türkiye'de de vatandaşları biz şekillendireceğiz, milleti biz şekillendireceğiz, millet kimdir; biz karar vereceğiz." diye konuştu.

'DERİN DEVLETİN TÜMÜNÜN BUGÜNKÜ İKTİDARLA MÜTTEFİK OLDUĞU KANAATİNDE DEĞİLİM'

İlber Ortaylı'nın yeni Türkiye konusunda çok veciz ifade kullandığını ve aynen katıldığını dile getiren Çamuroğlu, "Öyle iskambilden kule gibi eski Türkiye'yi yıktık, yenisini kuruyoruz falan; eski milleti feshettik yeni millet yapıyoruz; bunlar ancak hele bir tarihçi iseniz sizi güldürür. Tarihte böyle şeyler olmaz. Milleti feshedip yeni millet falan kuramazsınız öyle üç günde. Eski ülkeyi feshedip yeni bir ülke kuramazsanız 3 günde. Bunlar ancak sayın Davutoğlu gibi hayalleri çok geniş olanların fantezileri olur." ifadelerini kullandı.

"AK Parti derin devletle bir ittifak halinde mi?" şeklindeki soruya ise Çamuroğlu, "Ben AK Parti'nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ele geçirdiğini düşünmüyorum. Bir kısmıyla müttefik hale geldi, evet, doğrudur. Ergenekon ve Balyoz da suçlu olduğunu düşündüğüm bir grup var dedim; o grupla ittifak haline gelmiş olabilir. Ama ben, bugün, devletin çok önemli kesimlerinin, iktidar bloğunun gidişatından çok huzursuz olduğunu düşünüyorum ve zaman zaman da bunu ipuçlarını gördüğümüzü zannediyorum, düşünüyorum. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir muz cumhuriyeti değildir. Her şey kayıt altına alınır, herşeyin günü gelir, hiçbir şey kayıtlardan silinmez ve günü gelince bütün yasadışılıkların hesabı sorulur. Yani geçmişte bunun örneklerini gördük. Bundan sonra da görürüz diye düşünüyorum ben. Dolayısıyla ben şöyle düşünmüyorum: Derin devlet vardı, derin devlet bugün de var. Aslında her devletin bir derin devleti vardır. Amerika Birleşik Devletleri'nde de vardır. Ama ben derin devletin tümünün de AK Parti ile müttefik olduğunun kanaatinde değilim; bugünkü iktidarla daha doğrusu." karşılığını verdi.