Kapla, sözlerini şöyle sürdürdü: “Demokratik açılım süreçleri Türkiye haklarında ve farklı toplumsal kesimlerde bir hareketlilik ve umut yarattı. Ancak kısa süre sonra anlaşıldı ki; bu süreç Alevi-Sünni, Kürk-Türk ekseninde kurgulanmış bir süreçti ve içinde Çerkesler ve diğer haklar yoktu. Demokratik paketler peş peşe geliyor ancak Aleviler ve Kürtler dışında hiçbir unsur yer almıyor. Çerkesler görmezden geliniyordu. Kürt ve Alevi çalıştayları yapılıyor, Kürtçe televizyonlar açılıyor, Çerkesler ve diğer haklara yine yok muamelesi yapılıyordu.”
Çözüm sürecinde Türkiye haklarının umudunun bittiğini ifade eden Kaplan, “Milli birlik ve kardeşlik projesi denmeye başlandı. Sonunda bu süreçlerin hepsinin yerini çözüm süreci denilen süreç aldı. Türkiye’nin etnik kimlik sorunları ve talepleri sadece Kürt etnik kimliğine indirgendi. Devlet ve siyasi iktidar silahlı Kürt siyasi hareketiyle müzakerelere başladı. Çerkes halkları başta olmak üzere Türkiye haklarının umutları bitmiştir. İşte bu gerçeği idrak eden Çerkes halkının bir kısım evlatları bir araya gelerek Çoğulcu Demokrasi Hareketini oluşturdular.” şeklinde konuştu.
Çerkeslerin ancak siyasallaşarak kimlik bilincinin oluşabileceğine vurgu yapan Kaplan, “Çünkü Çerkes sorunu siyasi bir sorundu. Taleplerimizde siyasi taleplerdi. Çoğulcu Demokrasi Hareketi bir yıllık çalışma ve istişare süreci sonunda, Çerkeslerin varlık mücadelesinin ancak siyasi bir örgütlenmeyle, tabanın siyasallaştırarak, kimlik bilinci oluşturulmasıyla hedefine ulaşabileceğini gördü. Çoğulcu Demokrasi Partisi’nin kurulmasına karar verildi.” ifadelerini kullandı.