Peki bizler, Kahramanmaraşlılar olarak neler yapıyoruz acaba? Kahramanmaraş sahipsiz? Kimsesi yok! Diye her zaman yakınmalarda bulunuruz. Gerçektende bu şehir sahipsiz mi?

Bu şehrin kanaat önderleri kimler? Ne yaparlar nelerle uğraşırlar? Bu şehrin siyasetçileri, yöneticileri vs”¦ bu şehrin geleceği ne düşünür? Ne gibi lobi faaliyetleri, projeleri üretirler? Herkes aynı soruyu soruyor bu şehir sahipsiz mi? Bana göre bu şehir sahipsiz değil, çünkü bu şehrin gerçek sahipleri bizleriz yani Kahramanmaraş halkıdır. Ve Kahramanmaraşlılar da kendini yönetecek olan siyasi iradeyi en doğru kararı vererek seçecektir.

Yapılanları ve yapılmayanların değerlendirmesini göz önüne alarak tabi Her taş zamanla yerine konacaktır, 29 Mart akşamını bekleyecek ve göreceğiz. Milletin sorunlarını çözmek için seçilerek iş başına gelen siyasetçiler, yöneticiler nasıl çözüm ürettiklerini ya da bu güzelim şehrin geleceği için ne gibi projeler hazırladıklarını anlatıp duruyorlar. Sizlerde bizlerde biliyoruz ki bir noktadan sonra, sözün bittiği yer diye bir şey var.

Artık sözlerin bittiği, icraatların yapılmasının gelip geçtiği zamanlardayız. Elbette herkesin, üzerine düşen görevi yerine getirmek için çalıştıklarını biliyoruz, bir arkadaşım şöyle demişti: “eğer sana bir görev verilmişse, o görevin hakkını vereceksin, yoksa çekip gideceksin. Bu milletin geleceğine yön verecek olan kim olursa olsun, görevlerinin hakkını verecekler, vermek zorundalar, aksi halde tarih onları nasıl yargılayacağını bilir. Buna Atatürk'ten bir örnek vermek isterim, tarihin tozlu sayfalarında kalmış, birçoğumuzun ders aldığı, birçoğumuzun da umurunda olmayan anılarından. Gazeteci-yazar Falih Rıfkı Atay, Ulus Gazetesinde bir yazı yazar

Aferistler'den söz eder. Yazısında, Milletvekillerinin ticaretle uğraşmalarını eleştirir. Önderimiz Atatürk bu yazıya temas ederek şu konuşmasını yapar:

Milletvekili demek o ülkenin en yetişkin insanı demektir! Onun için hareketlerinde sınırlanmamıştır, onun için dokunulmazlığı vardır, serbestçe fikrini söyleyebilsin, serbestçe hareket etsin diye. Milletvekili demek: "Beyaz eldivenli adam" demektir. Gerekmedikçe, gerekmeyen şeylere dokunmaz. Çünkü parmakları kirlenebilir. Ne yapıp yapmayacağını takdir etmek milletvekilinin takdirine bırakılmıştır. Milletvekillerinin müteahhitlik, temsilcilik ya da iş takipçiliği yapmamaları konusunda, kanun hazırlanmasını ve mevcut kanunların gözden geçirilmesi istendiğinde de şöyle demiştir:

Bu önlem kanun ile olmamalı bence. Milletvekilleri böyle işlere girmenin sakıncalı olacağını kendileri anlamalılar. Bir milletvekiline "Sen, devlet eksiltmelerine girmeyeceksin" demek, milletin seçtiği insanın idrakine güvenmemek demektir. Bir kaç arkadaşımızın yaptığı yanlış, bütün milletvekillerine yayılmamalı. Demiştir.

Hepimiz Siyaset'in, Arapça kökenli bir kelime olduğunu biliyoruz; at eğitimi, at talimi anlamına gelmektedir. Osmanlı'da devlet geleneği için siyaset sözcüğünün "meyve" ve özellikle "kuru meyve" anlamında kullanıldığı görülmüştür. Politika: Yunanca 'poli' çok, 'tika' yüz anlamına gelen eski yunanca köklerden oluşur.

Buradan şöyle demek gerek; “hiç kimse bu toplumu sürü psikolojisi ile yönetmeye, kandırmaya çalışmasın ve Politikanın açılımı gibi hiç kimse çok yüzlülük yapmasın. Kahramanmaraşlı artık hak edene, hakkını vermesini bilir. Geleciğin Türkiye'sinde Kahramanmaraş'ın yerini almasını temenni ediyor ve tarihte iyi bir yer edinmek dileğiyle diyorum