İlk düşenler sürekli ve hemencecik erir, hiç tutmayacakmış hissine kapılırsınız. Ama bir müddet sonra hafif hafif belirmeye başlar. Sonra herşeyin üzerini örten bembeyaz bir çarşaf. Tozak tozak savrulan, birbirine nazire yaparak inen, inen”¦ Küçük çoklukların büyük parçaları sabırla nasıl yenip yuttuğunu anlatan, sonra da onun üzerinikendi güzelliğiyle örten bir öyküdür kar. Göçmen sobası üzerinde cısılayan çaydanlıktan bir bardak çay doldurup pencere kenarında yudumlarken, kelebek gibi savrulan karla savrulmaya başlar duygularınız”¦ Sarı kızıl yaprakların ardından, bazen taze çimenler üzerine bir inci, bazen eşini kaybetmiş üşüyen bir yaprağı örten pamuk bir yorgan gibi örter üzerini. Gökyüzüne mıhlanmış gözlerin etrafından iner de iner. Bakışlarınız sabitlenirse, bir müddet sonra uçtuğunuzu hissedersiniz gökyüzüne doğru”¦ Bir de küçük bir derecikte, şırıl şırıl akan su kenarında kar tablosu canlanır gözümde. Asıl olan su, dönüşmüş olan kara galiptir hep. Suya kar tutmaz elbet. Lakin çepe çevre kuşatmıştır suyu. Üzerine abanmış gibi. Hatta dere içindeki suyun geçmediği kayalara bile hükmetmiştir kar. Kar sonrası bir sabah, sabah sertliği ile zerre zerre dönerek ve ilk ışıkları yansıtarak inen kığırcılar, dağ eteklerine yatay serilmiş ak bulutlar, kar yağışının bittiğinin habercisidir. Ak bulutlar kendisini terk eden yavrusunun, son tembihini ve uğurlamasını yapmak için serilmiştir dağ eteklerine. Birazdan kaybolacaktır. Yerini masmavi gökyüzü ve pırıl pırıl beyaza bürünmüş yeryüzü alacaktır. Öyle de olur. Göğün mavi şavkı bembeyaz kar üzerine yansımaktadır. Sabahın sükûnetiyle uyumlu, ağır ağır yükselen dumanlarıyla bacalar tütmeye başlar. Sade bacalar tütmez. İnsanın içi tüter burun deliklerinden”¦ Kimi ava çıkar, kimi bahçeleri keşfe. Oralar bambaşka olmuştur. Hep alışık olduğunuz renk cümbüşü ve hatlar yoktur artık. Sade bir renk ve yumuşamış hatlara bürünmüştür yeryüzü. Yürüdükçe kütür kütür ses verir kar, nameler kimbilir neler anlatır. İzler görürsünüz sonra. Kuş, kurt, tilki, tavşan ve tanımlanamayan daha nice izler”¦ Bahçelerdeki ağaçların hepsi aralarında anlaşıp tek bir çiçek açmış gibidirler. Kiminin dalı kırılmıştır. Orada tek düzen bozan görüntü odur işte. Kış pınarlarının, ılık suyu, farklı tadı ve sessizliğe şarkı söyleyen şırıltıları”¦ Çocuklar fırlar sokaklara. Ardından üzerini daha kalın giydirmeye çalışan anneleri. Kat kat giysileriyle lahanaya dönen çocuklar, bayram eder. Kimi kartopu, kimi kardan adam olur. Birleştirdiği dört parmağını ağzına yutacakmış gibi sokar. Çünkü parmak uçlarını hissetmemektedir. Bayırlar en kıymetli yerlerdir kaymak için. Şerit şerit yollar olur oralarda. Kızak yolları, leğen yolları, poşet yolları”¦ Ağır vasıta çocuklar, oranın gıcık oyuncusudur. Birde peşlerine taktıkları köpekleri. Kayan her çocuğun peşine koşar onlar. Köpeklerin dünyasında kar daha bir anlamlıdır. Kar demek, karla birlikte dağlardan inen kurt demektir. Agresifleşir, yakın çevreyi kolaçan eder, havlar ve ulur dururlar. Eğer tehdit algılamıyorsa, başlar karın keyfini çıkarmaya. Serçeler, aç kalma korkusuyla bulduğu her boşluğa zurba zurba inerler. Sonra sıra sıra dizildiği dallarda büzüşür dururlar. Kışın, en masum ve en şirin varlıklarıdır onlar. Tavuklar bir horoz etrafında ahırlardan atılan zibilleri ditmektedir. Horozsa alıcı kuşları takiptedir hep. Uyarır durur kendi lisanınca. Kışın en güzel namesi ikindi ezanıyla birlikte horoz ötüşleridir. İkindi güneşiyle şavkı vuran karın, birde ezan sesini yansıtması ayrı bir güzellik katar namelere. Karlı zirveler daha keskin gözükür. Ama birde zirvelerden savrulan esikleri doldurup kürtükler oluşturan, ıslıklama sesinin sahibi rüzgârlar vardır. Dolunaylı ayaz gecelerde gölge gölge siluetlerden ses verirler. Siluetler: korku masallarının kötü figürü, romantik hikâyelerinnarin oyuncularıdır. Ay yüzüne bakan söbe tepeciklerin şavkı gecenin karanlığında dağın el feneri gibidir. Işık alan nur veren söbe tepecikler”¦ Kar ve ayaz gece, kar ve orman, kar ve serçe”¦ kar ve daha nice ak portreler yağıyor gözlerimden”¦