Ağlamazsa ayaklarından kaldırıp kalçasına bir tokat atılır ki ağlayarak solunum yolları açılsın diye. Ama o ağlarken çevresinde olanlar, memnuniyetlerinin bir ifadesi olarak gülümserler. Eğer anne-babanın ilk evladı, nene-dedenin ilk torunu ise bu memnuniyet büyük bir sevince dönüşerek ailesine mutluluklar yaşatır bu bebeğimiz. Bebeğimiz gün geçtikçe büyümeye çalışır ve göz göze geliriz. Ardından laga luga derken kolay olduğu için ilk önce bab ba demeye sonra da evde en çok telaffuz edilen ve kendisine rehber olarak görevlendirilen bir melek gibi olan ann ne der. Çocuk o dönemde çevreye gülücükler de dağıtmaya başlar. İşte bu dönemlerde çocuğumuz, kamerayı açar çevresindeki insanlar bakarak dudak okumaya ve dudak okurken de hangi ses nasıl bir dudak hareketiyle yapılmakta olduğunu gözlemlemeye ve hafıza boş olduğu için dikkatini çeken her şeyi kaydetmeye başlar. Belli bir zaman sonra ise bu hafızasına kaydettiklerinden hareketle anne-baba, abi-abla, nene-dede gibi birinci derece yakınların sesleri tekrarlamaya başlar ki, o bizleri taklit ederek çıkarmakta olduğu sesleri de çok mutlu olduğumuz için biz de onu taklit etmeye başlarız. Aslında kendimizi tutup taklit etmek yerine biz kelimeleri, öğrenmesi gerektiği şekilde doğru telaffuz etsek belki çocuğumuz öğrendiği kelimeleri daha doğru öğrenecektir. Oturabilmesi, emeklemesi bizler için apayrı bir mutluluk kaynağı olurken belli bir zaman sonra tay tay durmasını görürüz. Yastık ve çekyata tutunarak adım atması, ardından kendi kendine ve bağımsız bir şekilde adımlaması bakkala götürülerek ödüllendirilmesini gerektirir ve bizler de öyle yaparız. Kendisinden ayrılırken ağlamasına üzülürüz ama çocuğumuzun bizi sevdiğini hissetmemiz de memnun eder tabiî ki. Çalışan anneler için babaanne, yakında ise anneanneler, hala teyze gibi birinci derece yakınlarımız yoksa çocuğumuzu işten gelene kadar emanet edebileceğimiz bir insan bulma telaşı başlar ailelerde. Ev hanımı olan annelerde böyle bir sıkıntı yoktur ki bu annelerin çocukları ne kadar şanslıdır. Hep gözümün önüne Çalışan anne ile bebenin işe giderken ayrılma ve kavuşma anları hep gözümün önüne gelir. O anlarda bebenin, kuşların kanat çırpmaları gibi kollarını sallama, ağlama/gülme tepkilerinden çok etkilenmişimdir. Ana sınıfına başlar ayrı bir mutluluk derken ilköğretim okuluna devam eder. Tabii küçükken bir çikolata ile ağlaması duran çocuğun anne-baba olarak bizlerden istek ve beklentileri büyüdükçe farklılaşır. İlköğretimde ikinci kademe dediğimiz 6.,7.ve 8. Sınıflarda bir sınav heyecanı, kurs ve dershane maratonun hızından bizim bile başımız döner. Sınav sonuçlarına göre arzuladığımız bir okula ya da puanın yetersiz kalması durumunda kayıt yaptırmaya mecbur kaldığımız bir okula yerleşmesi, okula devam etmesi, arkadaş çevresi, davranışlarında ve alışkanlıklarından değişimler derken genç kız/genç delikanlı olmaları ayrı bir havaya girmelerine sebep olur ki bizlere sabır etmekten ve kuşu elimizden kaçırmadan idare etme melekelerimizi geliştirmeye başladığımız dönemdir bu dönemler. Bu dönemlerde, onlardan fırsat bulup aynalarda üstümüze başımıza bir türlü bakamayız. İlköğretimin son sınıfı ile lisenin ilk yılı, çocuğumuz artık gençlik dönemini yaşamakta olduğu için onunla iletişim çok ama çok önemlidir. Eğer biz onunla iletişim kurup onu sevdiğimizi önemsediğimizi kendisine hissettirmez ve onun sevinç/sıkıntılarını dinlemez isek; o kendisiyle iletişim kuracak birini mutlaka bulabilir. Kendisine göre dert ortağı olarak belirlediği insan/insanlar bazen çocuğumuzu geri dönülmez uçurumun kenarına getirebilirler. Çocuğumuzun, Allah korusun araya gitmemesi için onunla iletişim çok önemlidir diye tekrar etmeyi faydalı buluyorum. Lise son sınıflarına yaklaştıkça stresi de artmaya başlar ki anne baba olarak bizlerle birlikte bütün aileyi etkiler. Önemli olan aile olarak bizim ve akraba-komşu çevremizin beğendiği bir alan/bölüm ve meslek yerine, kendisinin önemsediği, bilgi ve ilgisinin uygun olduğu ama bizim de onayladığımız bir yüksek okul olmalıdır. Evladımız büyüdükçe onunla gururlanırız. Sokakta görsek bu işte bizim çocuğumuz, oğlumuz/kızımız deriz. Evden çıkınca sokaktan kaybolana kadar onu gururla seyrederiz. Yüksek okulu bir başka ilde okuyor ise artık kuş yuvadan uçmuş demektir. Çocuğumuz bundan sonra evimize hep misafir olarak gelecektir. Yaz tatillerinde ve ara tatillerde hep kısa süreli misafirimizdirler. İşe başlayınca, bir de evlenirse esas ayrılık burada başlayacaktır. Evdeki hayali, albüm ve cd lerdeki fotoğrafları ve telefonlarla hasret giderilecektir bundan böyle besleyip büyüttüğümüz evladımızla”¦ Gün olacak yavrusunu göreceğiz evladımızın. Kendisinden daha da tatlı oluyormuş torunlar. Ses tonlarından, yüz ifadelerinden, oturup kalkmalarından anlayacağız mutlu ve huzurlu mu yoksa sıkıntıları mı olduğunu”¦ Bundan sonra anne baba olarak bizler, onların mutluluğu ile mutlu, onların sıkıntılarıyla dertleneceğiz. Evlatlarımız için sürekli dualarımızla onları Allah'ın korumasına havale ederiz. Doğduğumuzda tek idik. Sonra evlendik iki ve daha sonra da çocuklarımızın sayısınca kalabalık olduk. Evlatlar yuvadan uçtukça ailedeki fert sayısı azalacaktır. Belli bir zaman sonra edü büdü kalıp yine iki kişiye düşer aile fertlerinin sayısı. Kim önce olur ama eşlerden biri, diğerinden önce rahmetli olursa da yine doğduğu gibi hayatta tek kalınır. En sonunda ise “Allah elden ayaktan düşürmesin, hasta yatarak el bakıncı etmesin ve her şeyin hayırlısını nasip etsin, imanla gitmemizi nasip eylesin inşallah. Hatta ölümün bile hayırlısını” şeklindeki duaları gönlümüzden geçirip sık sık da dile getiririz. Sen doğduğunda ağlarken sevenlerin gülümsüyorlardı, öyle bir hayat sür ki sen öldüğünde gülümserken onlar ağlasınlar mealindeki sözden çok etkilenmişimdir. El bakıncı derken yanlış anlaşılmasın, anne baba evlada yük olur mu? Onlar el mi? Diye sorulabilir. Yanılmıyorsam, rahmetli Muzaffer Özak Hoca'nın üç ciltlik İrşat kitabından okumuştum. Anne baba, çocukları hasta iken yaşasın diye; çocuklar ise anne baba hasta iken onlara ölsün diye beklenti içinde bakarlarmış. Çünkü hiç bir anne baba evladının kendisinden önce ölmesini istemez. Ama anne babalar, istisnalar dışında genelde evlatlardan önce ölmektedirler. Yukarıdaki tespit, bu gerçekten hareketle geliştirilmiş olabilir diye düşünüyorum. Musa Aleyhisselamın “Allah umduğumuza nail, korktuğumuzdan emin eylesin.” şeklindeki duası ile bitirmek istiyorum. Gönül dolusu selamlar”¦