Sezen Hanım, elindeki pazardan aldığı poşetleri mutfağa bıraktı ve eşi Vedat Bey'i aradı: ””Vedat, geçen ay elektrik faturasını ödemedin mi? ””Ödedim hayatım. ””Elektrik idaresi öyle demiyor ama canım. ””Ne diyor? ””Geçen ayki borcunuzu üç gün içinde ödemezseniz elektriğiniz kesilecek diyor. ””Unutmuşuz canım. ””Vedat sen bizi karanlıkta bırakacaksın. ””Hallederiz hayatım. Telefonu kapatan Sezen Hanım, kendisinin bu denli telaşlanmasına rağmen eşindeki rahatlığa bakınca iyice sinirleniyordu. Eşinin rahatlığına söylenerek mutfağa geçti ve pazardan aldıklarını dolaba yerleştirmeye başladı. Birden kapının zili çaldı. Kapıyı açtığında postacıyla karşılaştı. Postacı adresi doğrulatmak istiyordu: ””Vedat Rahat'ın evi burası mı? ””Evet buyurun. ””Vedat Bey yok mu? ””Hayır ama ben eşiyim. ””Kusura bakmayın. İadeli taahhütlü bir mektubu var. İmza karşılığı kendisine vermem lazım. ””Hayırdır memur bey? ””Bankadan geliyor. Genelde borç mektuplarını iadeli taahhütlü gönderiyorlar. Vedat Bey'i nerede bulabilirim? ””Bankadan mı dediniz? Hay Allah! Pardon ben size iş adresini vereyim. Sezen Hanım, postacıya eşinin iş adresini verdi. Postacı ayrıldıktan sonra eşini tekrar aradı: ””Vedat, bizim bankaya borcumuz var mı? ””Olmaması lazım. ””Bak postacı geliyor ama selam vermiyor. Borç mektubu getiriyor. ””Yapma ya! Onu da mı yatırmamışız? ””Ben bir şey yapmadım canım. Ama sen de bir şey yapmamışsın. Kredi kartı borcu olduğu gibi duruyor anlaşılan. ””Neyse canım hallederiz. Sezen Hanım, telefonu kapattı ve mutfakta sinirli sinirli söylenmeye başladı: ””Hallederiz, hallederiz. Başka laf bilmez misin be adam? Hallederiz dediğin her şey yerinde sayıyor. Mutfağı yerleştirip yemeği hazırladığında akşam olmak üzereydi. Gözü pencerede, kulağı kapının zilindeydi. Oğlu Sedat'ın okuldan çıkış saati gelmişti. Kapı çaldığında, gün içerisinde yaşadığı olumsuz olaylardan oğlunun haberi olmaması için kendini gülümsemeye zorladı. Kapıyı açtığında oğlu Sedat'ın yanında öğretmeni Yelda Hanım'ın da olduğunu gördü. Oğlunun öğretmenini, içeriye davet etti: ””Hoca hanım buyurun içeri. ””Yok, sağ olasın Sezen Hanım. Ayaküstü bir şeyler söyleyip gideceğim. ””Hayırdır hoca hanım, kötü bir şey mi var? ””Vallahi ben söyleyeyim de iyi mi kötü mü siz karar verin. ””Sedat oğlum sen içeriye geç. Buyurun hoca hanım. ””Sedat'a son zamanlarda bir şeyler oldu. Ödevlerini yapmıyor. Derse katılımı zayıfladı. Verdiğim görevleri sürekli erteliyor. Bilginiz olsun. ””Anladım hocam. İlgileneceğimden emin olabilirsiniz. ””Bilmem gereken bir şey varsa lütfen söyleyin. ””Hayır hocam, ilginize teşekkürler. ””Peki, iyi akşamlar o zaman. ””Size de iyi akamlar. Sezen Hanım, eşi ile ilgili problemleri oğlunun öğretmenine söylemedi. Oğlunun yanına geçti ve okuldaki durumlardan söz etmesini istedi. Oğlu, okuldan ve derslerinden söz ettikçe aile ortamında meydana gelen tartışmaların çocuğu olumsuz yönde etkilediği kanaatine vardı. Mutfağa geçip masayı hazırladı. Eşi Vedat Bey gelince birlikte sofraya oturdular. Yemek süresince havadan sudan konulardan bahsettiler. Yemekten kalkınca Sezen Hanım, oğlunu odasına gönderdi ve ders çalışmasını istedi. Daha sonra eşine yönelerek gün içerisinde yaşanan olaylarla ilgili bir açıklama istedi: ””Vedat, yapman gereken sorumluluklarını neden ihmal ediyorsun? ””Ya aslında bir şey ihmal ettiğim falan yok. Sadece unutmuşum hepsi o. ””İyi ama hayatım her şeyi erteliyorsun. Bunun sonu nereye varır? ””Bir yere varacağı yok. Merak etme sen, hallederiz. ””Hallederiz hallederiz. Başka bir şey bilmez misin? ””Ya tamam dedik ya. Hallederiz işte. ””Sedat'ın öğretmeni geldi bugün. ””Anlaşılan bugün kabul gününmüş senin. ””Evet ama hiç iyi şeyler kabul etmedim. ””Ne diyormuş öğretmen. ””Sedat derslerine çalışmıyormuş. ””Hallederiz. ””Sedat da öyle demiş zaten. ””Kime demiş? ””Sedat, öğretmene demiş. ””Ne demiş? ””Hallederiz demiş. ””E halleder o zaman. ””Ya Vedat! Ne vurdumduymaz adamsın sen ya! Sedat'tan bahsediyorum, oğlumuzdan. ””Tamam anladık. Hallederiz dedik ya. Sezen Hanım, eşiyle tartışmayı sürdürmenin akılcı bir yol olmadığını anladı ve konuşmayı uzatmadı. Ne söylerse söylesin. Karşısında çok rahat bir Vedat vardı. O yetmiyormuş gibi bir de rahat Sedat çıkmıştı başına. Üç gün sonra elektrikleri kesildiğinde Vedat Bey, aynı şeyi söylüyordu. ””Hallederiz canım! Henüz elektrik problemini gidermeden eve icra memurları geldiğinde Vedat Bey, yine aynı şeyi söylüyordu: ””Hallederiz canııııım! Vedat Bey, tembelliği nedeniyle hiçbir şeyi halledemedi. Ama sahip olduğu çok şeyin ellerinin arasından uçup gitmesine tanıklık etti. Dahası yine bu tembelliği sayesinde uçup giden fırsatları sadece seyretti. Bir zamanlar bir televizyon dizisi vardı. Dizinin adı ve konusu hatırımda kalmadı ama o diziden bir karakter aklımda kaldı. Hallederiz Kadir Bey. Yapacağı işi sürekli erteleyen, sorumluluklarını savsaklayan kişiler olduğunda günlük yaşamın espri konusu olmuştu, Hallederiz Kadir Bey. Hallederiz Kadir Bey, tutmuştu bu toplumda. Çünkü yaşadığımız toplumda o kadar çok Hallederiz Kadir Bey var ki. Ekranlardaki Halleriz Kadir'in tutmasında, dizi olarak başarılı olmasındaki en büyük faktör, canlandırdığı karakteri bu toplumdan cımbızla çekip ekrana yansıtmış olmasıydı belki de. Zaten başarılı olan dizi ve filmler; toplumun değerlerini, karakterlerini, dokularını ne kadar iyi işlemesine bağlı değil mi? Yani toplum; kendisini veya kendisinden bir şeyleri nerede görürse, hangi dizi ve filmde ya da hangi tiyatroda görürse o zaman eser başarılı olabiliyor. Bunun farkında olan sanatçılar; senaristler, yönetmenler, ressamlar, toplumsal değerleri eserlerine ilmek ilmek işliyorlar. Hallederiz Kadir Bey, bu gözlemin bir ürünüdür. İşlerimizi, erteledikçe rahatlayacağımızı düşünürüz. Ancak erteledikçe rahatsız oluruz. Rahatsız ederler. İşlerimizi erteledikçe önümüzde iş yığılır. Önümüzde yığılan işler, gözümüzde büyür. Düzenli ve planlı bir şekilde yaptığımız takdirde çok rahat bir şekilde yapabileceğimiz işler, içinden çıkılmaz vaziyet alır. Önümüzde biriken ve gözümüzde dağ gibi büyüyen işleri yapma konusunda ciddi bir isteksizlik oluşur. Aslında hastalık, sadece tembellik olmasına rağmen tembelliğin ardından sahtekârlık gelir. Bulunduğumuz ortamda insanlar bize sadece tembel demezler. Sahtekâr, üçkâğıtçı, dalavereci gibi olumsuz lakaplar takarlar. Özellikle yaşadığımız toplumda insanlara karşı sunacağımız ilk imajımız çok önemlidir. Çevremizdeki insanlara sunduğumuz ilk imajımızı eskitecek olursak, insanlara sunacak ikinci bir imajımız olmayacaktır. Bu nedenle ilk imaja çok dikkat etmeliyiz. Yapacağımız işler arasında elbette öncelik sıralaması yapabiliriz, hatta yapmalıyız da. Ancak hayatı ertelemeden yaşamalıyız. Ertelemeyi bir yaşam kuralı şeklinde algılarsak, yaşamın kendisini erteleriz ve mutluluğa çok uzak kalırız. Seminerlerimde ısrarla vurguladığım bir konu var: “İnsanlar yaşadıkça yaşlandığını zannederler. Oysa insanlar, yaşamadıkça yaşlanırlar.” İçinde yaşadığımız zamanın gerçek değerini vererek yaşamayı ilke edinebilirsek, kendimizi ve çevremizi mutlu edebiliriz. Hayatın içerisinde ertelemeyi hak eden bir şey vardır sadece. O da ertelemenin kendisidir. Yani hayatı ertelemeyin. Mutluluğu ertelemeyin. Bugünün işlerini yarına ertelemeyin. Ertelemeyi erteleyin. Yazara mesaj: [email protected] www.yusufyesilkaya.net Not: bu yazı; www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com , www.haber46.com , www.gelisimbahcesi.com ve www.kisiseldunyam.com web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.