Birincisi 1980'li yıllarda. Bu anının yaşandığı o yıllarda daha 15 yaşlarındayım. İkinci anımın yaşandığı yıl 2002 yılı. Bu anılarımın bir yazı hâlinde size sunulmasına neden iki esnafın, iki örnek davranışına dikkat çekmektir. Bu örnek davranışların yaygınlaşması için bir nebzecik katkımız olursa kendimizi bahtiyar hissederiz. Bu iki anımı anlatmaya sondan başlayayım. Önce 2002 yılındaki anımı, yani ikinci anımı anlatayım sizlere. Bu anım, Gaziantep'te bir katmerci dükkanında yaşanmıştır. Sanırım, katmerin ne olduğunu anlatmaya gerek var. Önce katmeri bir tarif edeyim sizlere. Katmer bir baklava çeşididir. Un, şeker, su ve kaymak bu tatlının ana malzemeleridir. Bu tatlı özellikle sabah kahvaltısında yenilir. Bir görev dolayısıyla Gaziantep'te birkaç haftalığına bulunmaktaydım. Katmer tatlısının tadına baktıktan ve lezzetini aldıktan sonra, zamanım nasıl olsa burada birkaç hafta. Bari bu süre zarfında bu tatlıdan mümkün olduğunca yiyeyim diye düşündüğümden olacak, şehrin muhtelif yerlerindeki katmercilere uğruyordum. O gün Ömeriye Camii'nin yakınlarındaki bir katmerciye girdim ve "İyi, cebimde tam tatlı ücreti kadar bozuk para ve biraz da kağıt para var" dedim. Niyetim bu bozuk parayı tatlıcı da harcamak ve sonra da asıl planım olan arabanın motorlu taşıt vergisinin ikinci taksitini Vergi Dairesine yatırmaktı. Katmer tatlımı yedim. Allah'ıma şükrettim. Daha sonra, otomobilimin vergisini yatırmak üzere dışarıya çıktım. Katmer Tatlıcısının biraz ilerisindeki Vergi Dairesinde vergiyi yatırmak için elimi cebime attığımda, tüm paraların yanında bozuk paraların da halen cebimde olduğunu fark ettim ve hiç yapmadığım bir şeyi yaptığımı anladım. Tatlıyı yiyip, dalgınlıkla parasını vermeden tatlıcı dükkanından ayrıldığımı anladım. Bu durumu farkedince tabi önce tatlı bir şekilde gülümsedim. Hava o gün çok sıcak olduğundan sanırım sıcak başımıza vurmuştu. Şöyle düşündüm "şimdi bu sıcakta tekrar oraya gitmeyeyim. Yarın sabah yine o dükkâna uğrar, bir tatlı yer ve iki tatlı parasını da birden öderim" diye düşündüm. Ertesi gün o katmerci dükkânında tatlımı yedikten sonra iki ücreti birden ödedim. Ve aklıma takılan o soruyu sordum: “Dün tatlıyı yedikten sonra parasını vermeden giderken beni niçin uyarmadıklarını, yoksa kendilerinin de mi fark etmediğini” sordum. Katmerci ustasından aldığım cevap ince düşüncenin eseri çok anlamlı bir cevaptı. Bu cevap, Anadolu'muzun güzel insanına mahsus bir cevaptı. Dükkândaki usta: "Ağabey, biz burada tatlı yiyip gidenlere, parasını versin ya da vermesin kesinlikle seslenmeyiz. ' Canı tatlı istemiş de yemiş, cebinde belki parası yok, afiyet olsun' diye düşünür, para vermeden giden müşteriyi uyarmayız, durdurmayız" şeklinde sözler sarf etti. Bu cevap karşısında gözlerim doldu. Duygulandım. Anadolu'muzun iyi ve güzel insanlarıyla, merhametli esnaflarıyla bir kez daha iftihar ettim. Şimdi de 1980'li yıllarda yaşadığım diğer anımı anlatayım. Sene 1980. Yaşım 15. Ablam, Van İli Erciş İlçesi'nde Hemşire. Okulumuz kapandı, yaz tatili başladı. Abim ve Ben birlikte, Gaziantep'den otobüse binip Van Erciş'e gideceğiz. Otobüs hareket saatine kadar Abim'le birlikte Gaziantep'te çarşıda garip garip, mahzun mahzun geziyoruz. Bir baklavacı dükkanının vitrinindeki tatlılara iştah içerisinde tatlı tatlı bakıyoruz. Tabi bu bizim bakışımız içerideki dükkân sahibinin de dikkatini çekmiş. Bir müddet bizi izledikten sonra, bizi içeri çağırdı. Bize nere gideceğimizi falan sorduktan sonra, “sizin canınız sanırım tatlı-baklava çekti.” Buyurun benim ikramım olarak afiyetle yeyin” dedi. Abimle ben bize ikram edilen birer porsiyon tatlıyı iştahla yedik ve teşekkür ederek, o dükkandan ayrıldık.. Bu tür güzelliklerin daha fazla yaşanması ve daha fazla yer bulması dileğiyle bu iki anımı sizlerle paylaştım. Bu güzelliklerin kaynağı Anadolu İnsanının dininden, örfünden ve ananesinden gelen yardımlaşma ve dayanışma duygularıdır. İnşallah bu duyguları sonsuza dek kaybetmeyiz.