Yirmi dört saatlik bir yaşam dilimini düşündüğümüzde sabah kalktığımız andan itibaren günlük telaşemiz başlar. Herhangi bir gün olsun dilerseniz. İşe gittiğimiz, çalıştığımız, yorulduğumuz bir günümüz olsun. Fiziksel ve ruhsal yorgunlukların yanı sıra duygusal olarak da bir günümüzü aynı duygu hali içerisinde tamamlamıyoruz. Üzülüyoruz, seviniyoruz, coşup eğleniyoruz, kederden kendi kendimizi bitiriyoruz. Sevindiğimizde yüzümüzdeki gülücükler, etrafımızdaki insanların içini ısıtıyor. Bizden çevremize yayılan pozitif enerji halka halka büyüyerek sinerjiye dönüşebiliyor. Bizim mutluluğumuz çevremizde paylaşılarak kocaman bir sevgi yumağı oluşabiliyor. Sermayesi güler yüz ve tatlı dil olan insanların cirosu maddi ve manevi kazanımlar olabiliyor. Ama pozitif insan olmanın belki de en güzel yanı, kazanırken sadece kendisi kazanmıyor. Kendisi ile birlikte, pozitif ilişki içerisinde olan herkes kazanıyor. Herkesin kazandığı bir ilişkide mutsuz insan olmuyor. Yani amaç para kazanmaksa bunun yolu güler yüzden geçiyor. Amaç dua kazanmaksa bunun yolu da güler yüzden ve tatlı dilden geçiyor. Bu durumun aksini düşündüğümüzde ise tam bir felaketler yumağı ile karşı karşıya kalabiliriz. Suratı sirke satan bir bakkal dükkânı sahibinin ürün satmasını, kazanç elde etmesini, işini büyütmesini beklemek saflık olur herhalde. Ürün satamayan, kazanç elde edemeyen ve evine ekmek götüremeyen bir bakkal kendisi mutsuz olduğu gibi etrafını da mutsuz yapacaktır. Negatif ilişki içinde olan kişilerden kazanan olmayacaktır. Bir anlamda kazan- kazan-kazandır prensibinin yerini kaybet- kaybet- kaybettir anlayışsızlığı alacaktır. Kısır döngünün kazananı olmayacaktır. Çocukların hacıyatmaz dedikleri bir oyuncak vardır. Zemini düz ve içi kum dolu üst kısmı hafif sivri, içi hava dolu bir balon şeklinde tanımlayabileceğimiz bu oyuncağın en güzel yanı, ne yaparsanız yapın yere yatıramıyorsunuz. Bütün uğraşlarınız hacıyatmazın sırtını yere getirmenize yetmiyor. Bu oyuncağı ilk gördüğümde sözde oğluma aldım ve önce kendim denedim. İçimdeki bastırılmış çocukluk duygusu birden alevlendi. Eve getirdiğimde sibobunu açıp içine havayı doldurdum. Doğal olarak ağır kısmı yani kum dolu kısmı yere yapıştı ve hava dolu olan kısmı yukarıya doğru yöneldi. Önce birkaç deneme yaptım sakince. Sonra yumrukların şiddetini artırdım. Yumruklardan netice alamayınca tekmeler devreye girdi. Tekmeleri ardı ardına yapışırdım. Hacıyatmaz tekmelerin kuvveti ile yere yatıyordu aslında. Ama yerde kalmıyordu. Yere yatması ile yerden kalkması bir oluyordu. Bütün gayretim hacıyatmazın sırtını yere getirmeye yetmemişti. Benim şiddetli tekmelerimi oyuncağa peş peşe savurduğumu gören oğlum önüme geldi; ””Bir dakika baba! Napıyorsun sen? Oyuncağımı patlatacaksın. Dedi ve oyuncağını elimden alıp kurtardı. Bir oyuncaktan çok şey öğrenmiştim. Çocukların ve içindeki çocuğu öldürmeyen büyüklerin en ağır darbelerini almasına rağmen pes etmiyordu. Tıpkı güneşin yağan yağmura kara, esen rüzgâra aldırış etmeden her sabah yeniden doğması gibi. Bizler de her gün çok farklı olaylar yaşıyoruz. Çok farklı duyguları ardı ardına yaşıyoruz. Sevindiğimizde ertesi günü iple çekiyoruz. Ancak üzüldüğümüzde sabahlar olmuyor, geceler uzadıkça uzuyor. Geceler ne kadar uzun olsa da sonunda yine güneş doğuyor. Sonunda yine sabah oluyor. Bulutların arasında da olsa, yüce dağların tepesinde de olsa güneş yine doğuyor. İster hacıyatmazı düşünün isterseniz güneşi örnek alın. Ama en ufak bir moral bozukluğu durumunda pes etmeyin. Mızıkçı çocukların, oyunda yenileceklerini anlayınca: [B]“””Bana ne! Ben oynamıyorum!” [/B]diyerek arkadaşlarına küstükleri gibi, hayattan beklentilerimiz gerçekleşmediğinde yaşama küsme hakkımız yoktur. Moralimiz bozulabilir, işlerimiz yolunda gitmeyebilir. Ancak biz pes etmediğimiz sürece mutlaka yoluna girecektir. Yeter ki başarısızlığın adını kader koymayalım. Başarısızlığı ve işlerimizin ters gitmesini kaderimiz olarak algılayıp sahiplendiğimizde bunu değiştirmeye bizden başkasının gücü yetmez. [B] Her felaketin hemen yanı başında bir de fırsat reçetesi olduğu bilinci ile hareket ettiğimizde ve bu arayış içinde olduğumuzda emin olun fırsatların bize çok uzakta olmadığını görebiliriz. Fırsatlara ulaşmak için elimizi uzattığımızda onların da bize doğru yöneldiklerine tanıklık edebiliriz.[/B] [B]Yazara mesaj:[/B] [email protected] www.yusufyesilkaya.net [B]Not: Bu yazı;[/B] www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com , www.haber46.com.tr ve www.gelisimbahcesi.com [B]web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.[/B]