Kendi kendime söylendim: “Bir şeyi, bir isteği, yalnızca Allah'tan dileyebiliyor muyuz” dedim. Bu hasbıhalimin kendi adıma değil, umuma şamildir. Çünkü müşahedelerime ve çevremde gördüklerime göre, maalesef “insan odaklı” istiyoruz. Ve Allah'ı (cc) unutuyoruz. Allah (cc) affetsin. Büyük bir hata işliyoruz. Sanki, Allah dilemezse bile o adam bize yardım edecek, hemen ona koşuyoruz. Oğlumuz, kızımız Devlette işe mi girecek, “filanca milletvekili, filanca bürokrat” işimizi yapar diye, hemen aklımızı, gönlümüzü ona yöneltiyoruz. Oğlumuz, kızımız bir fabrikada işe mi girecek, “filanca fabrika sahibi, filanca fabrika müdürü işimiz yapar” diye hemen gözümüzü, kâlbimizi ona yöneltiyoruz. Diğer taleplerde de böyle. Hemen kişilere doğru yöneliyoruz. Gaflet içerisindeyiz. Allah'ı (cc) unutuyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki, “insanlar vesiledir ve elbette vesileye müracaat gereklidir.” Tamam, bu doğru. Ancak, biz insanları vesile mi görüyoruz, yoksa kapısı çalınacak asıl mercii mi görüyoruz? İşte bu sorunun cevabı önemlidir. Elbette insanlar yalnızca bir vesiledir. Yardım için başvurulacak, talep ve isteklerin yöneltileceği tek mercii, yalnız ve yalnız Yüce Allah' (cc)tır. Bu gerçeği tüm ruhumuzla ve tüm idrakimizle yaşamalıyız. İnsanların esasında bir aracı konumunda olduğunu bilmeliyiz. Allah (cc) dilerse, her şey olur. O (cc) dilemezse hiçbir şey olmaz. Bu hakikat En'am Suresi 17. ayette ve Yunus Suresi 107. ayette şöyle ifade edilmektedir: “Şayet Allah sana bir zarar dokundursa bunu O'ndan başka giderecek yoktur. Fakat sana bir hayır dokunduracak olsa onu da kimse gideremez. Bil ki O her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (En'am Suresi, 17) “Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O'ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Yunus Suresi, 107) Bu açık gerçeğe rağmen, Allah affetsin, gaflet içerisinde nice kapılar çaldık, nice kimseden istedik. Nice kodamanın kapısında bekledik, nice makam sahibinin sekreterinin odasında uyukladık. Kimisi kapıyı kapattı, kimisi saatlerce bekletti, kimisi ilgilenmedi bile. Öyle cimri, öyle haset insanlardan istedik ki, “adamın iki dünyası olsa, on dünya daha ister, birini de başkasına vermez.” Halk tabiriyle konuşacak olursak, “bu canı-ciğeri beş para etmez” insanlardan hayır gelmez. Bu adamlardan bir şey istemek insana zul geliyor. Fakat makam-mevki kapmış, maalesef, gidip istiyoruz. Belki iyi ve salih insanlardan istemek bir nebze mantıklı da, hasetçiden, cimriden istemek akıl kârı değil. Allah (cc) affetsin. Allah (cc) akıl ve izan versin ve bundan böyle, kendisinden başka hiçbir kapıya göndermesin. Amin. Yazımın bu noktasında “istiğna” makamından bahsetmek istiyorum. Bu makam başta Peygamberlerin makamıdır. Sonra Sahabelerin makamıdır. Sonra Evliyaların ve Âlim Zatların makamıdır. İstiğna kelimesi, mana itibariyle “gani olmaktan, yani zenginlikten gelir.” İstiğna makamına ulaşan kişinin gönlü zengindir. Bu gönül zenginliğiyle, Cenab-ı Hak'tan başka hiçbir kimseden hiçbir bir şey istemez. Yalnızca Allah'tan ister. Kimsenin minneti altına girmez. Gönül tokluğu içerisinde yaşar. Elindekini kâfi bulur. Zengin olmasa da zengin gibi yaşar. Bu makama erişmiş bir kişi, “kimsenin kapısını çalmaz ve kimseden hiçbir şey istemez.” Al-i İmran Suresindeki şu gerçeğin idrakindedir. "De ki: Allah'ım sen mülkün sahibisin. Sen dilediğine mülkü verirsin. Dilediğinden mülkü alırsın. Dilediğini yükseltirsin. Dilediğini alçaltırsın. İyilik senin elindedir sen her şeye kadirsin. " (Âl-i İmran, 3/26) Allah (cc) bu makama erenlerden eylesin. Amin. Şimdi bu gerçeklerin ışığında yalnızca ve yalnızca Allah'tan dilemeliyiz. Aradaki aracılara itibar etmemeliyiz. Ve onların yalnızca bir aracı olduklarını idrak etmeliyiz. Şu gerçeği kafamıza, gönlümüze iyice yazmalıyız. Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe hiçbir kimse bir şey dileyemez. Bu husus Tekvir Sûresi, 29. ayette şöyle beyan olunmaktadır: “Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” Öyleyse yalnızca Allah'tan dilemeliyiz. Yazımı bir şiirimle süslemek isterim: ALLAH'TAN DİL'E Bütün âlem O'na bakar, O'ndan ister, Şimdi, ne dileyeceksen Allah'tan dile. Var mı gidecek başka kapı, hani göster, Şimdi, ne dileyeceksen Allah'tan dile. Yalnız değilsin dünyada hiçbir zaman, Hem nur, hem kuvvettir içindeki iman, İnanırsan bulursun güven ve emân, Şimdi, ne dileyeceksen Allah'tan dile. Derdi, meşakkati sebepsiz sanma, Ömrünü boşa geçirip sakın yanma, Şeytanın vesvesesine inanıp kanma, Şimdi, ne dileyeceksen Allah'tan dile. Hizmetine verilmiş nebat ve hayvanat, Birlik ve uyum içinde çalışır mevcudat, O'ndan geldik, O'na doğrudur gidişÃ¢t, Şimdi, ne dileyeceksen Allah'tan dile. Bu dünyada hem nimet, hem külfet var, İnsanoğlunda hem gaflet, hem ülfet var, İşlerin hâlli için hem vakit, hem mühlet var, Şimdi, ne dileyeceksen Allah'tan dile. İyi söz, aklın ve kalbin cilâsı, huzurudur, Tefekkür gönüllerin neşesi ve sürurudur, Bil ki, “Allah, göklerin ve yerin nurudur”, Şimdi, ne dileyeceksen Allah'tan dile.