Üstad Said Nursi’nin 55. vefat yıldönümünde, Bediüzzaman Haftası münasebetiyle düzenlenen ‘Bir Tecdid Hareketi Olarak Risale-i Nur’ panelinde konuşan Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz, bugün yaşanan birçok problemin kaynağının mevcut eğitim sistemi olduğuna işaret ederek, çözümün adresi olarak Medresetüzzehra projesini gösterdi.

Trabzon Hamamizade Kültür Merkezi’nde düzenlenen panelde; Medresetüzzehra’nın, Bediüzzaman’ın hayatının en önemli projesi olduğuna dikkat çeken Kâzım Güleçyüz, “Bediüzzaman’ın yetiştiği dönemde eğitim; tekke, medrese ve mekteplerde verilirdi. Bunlardaki eksikleri görerek Medresetüzzehra adını verdiği üniversite eğitim felsefesini; ‘Vicdanın ziyası ulumu-u diniyedir, aklın nuru fünunu medeniyedir. İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder.’ tavsiyesinde bulunmuştur. Bu tespit, akıl ve vahyi, din ve ilim bütünlüğünü ortaya koyan bir yaklaşımdır. Nesillere bu eksende bir dünya görüşü kazandırılmalı ki hakikat tecelli etsin, dengeli insan modeli ortaya çıksın. Aksi halde bunlar birbirinden ayrıldıkları taktirde, yani sadece dini ilimler okutulduğu zaman, çağın gelişmelerinden habersiz, aklı kullanma melekeleri gelişmemiş taassup hastalığı ortaya çıkar. Sadece modern fenlerin okutulduğu bir yerde ise şüphe ve inkar hastalığı ortaya çıkar. Çünkü bu durumda da vicdan, kalp beslenmemiş olur. Dolayısıyla günümüzün de problemi olan nesiller arasındaki uçurumun çaresi Medresetüzzehra’dadır. Çünkü bugün yaşadığımız birçok problemin kaynağı eğitim sistemidir. Eğer Bediüzzaman’a kulak verilseydi 100 yıllık bir kayıp yaşamazdık.” dedi.

Tasavvuf musikisi ile başlayan ve İntizar Seyda Durgun’un yönettiği panelde, Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Güleçyüz, Medresetüzzehra projesi ile ilgili önemli bilgiler verdi: “Bugün Türkiye ve İslam dünyasının karşı karşıya olduğu en önemli problemlerden birisi laik-anti laik gibi tartışmaların temelinde işte bu ayrım var. Modern fenleri okumuş ama dini bilmeden yetişen nesiller, dinden uzak bir dünya görüşüne sahipler. Diğer taraftan da klasik bir eğitimle dini okumuş ama modern dünyadan haberi olmayanlar var. Sonra birbirlerini yobaz ve dinsiz olarak suçluyorlar. İşte Bediüzzaman, bu tartışmayı doğmadan bitirecek formülü, yüz sene önce Medresetüzzehra projesini gündeme getirirken ifade etmiş. Bediüzzaman’ın bu temel yaklaşımını, başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasının esas alması, eğitim anlayışında temel bir düstur olarak benimsemesi, bütün eğitim programını buna göre dizayn etmesi lazım ki problemler sona ersin.”

Panelistlerden Edebiyatçı Yazar İslam Yaşar da Bediüzzaman Hazretleri'nin müceddidlik yönüne dikkat çekti. Yaşar, “Müceddidler, kaderlerinde müceddidlik olsa da kendileri bilmezler, zaman gösterir. Müceddidleri anlayabilmek için hayatlarına bakmak lazım. Bediüzzaman Hazretleri'nin hayatının izlerine baktığımızda, ailesi buna iyi bir örnektir. Müceddid olma nedenlerinden biri soydur ki üstad hem Hasani, hem de Hüseyni’dir. Ailesinin çok takva ehli olması müceddidliğini perçinliyor. Çünkü annesi Nuriye Hanım onu abdestsiz hiç emzirmemiş, babası Mirza Efendi de uzakta olan tarlasına hayvanlarını götürürken ağızlarını bağlar, hayvanları bile başkasının bağından, bahçesinden haram yemesin diye dikkat edermiş. Dolayısıyla çocuklarının da boğazından haram lokma geçmesin istemiş. Mevlana Halid-i Bağdadi’den 100 sene sonra gelmesi, çocuk yaşında kendisine verilen ilim, Peygamberimiz'i (sav) rüyasında gördüğü zaman ilm-i Kur’an’ı istemesi gibi özellikleri de müceddidliğinin kuvvetli emareleri. Dolayısıyla Said-i Nursi müceddid ve müçtehiddir, Risale-i Nur da tecdid ve içtihat eseridir. Ailesinden müceddid çıkmasını isteyenler, müceddidlerin ailesine iyi bakmalı ve öyle yaşamalı.” şeklinde konuştu.

Panelde konuşan İlahiyatçı Yazar M. Ali Kaya ise müceddidliğin vasıflarını sıraladı: “Müceddidlik, bir makam ama gayret sarf edilerek elde edilen bir makam değil. Şehitlik gibi, kişi layık ise Cenab-ı Hak tarafından veriliyor. Her asrın bir müceddidi vardır. Onların kim olduğunu ilmi vasıfları ile tanımak mümkün. Müceddidler dinde yenileme veya ilave yapmazlar. Vazifeleri, Peygamberimiz'in (sav) dönemindeki gibi aslına döndürmektir. Bunu da yanlış düşünce ve fikirleri ilimleri ile çürüterek yaparlar.”