Gazeteci ve oyun yazarı Refik Erduran, 64 yıl önce yaşanan Nazım Hikmet’in yurt dışına kaçış öyküsünü anlattı. Aynı zamanda Nazım Hikmet’in eniştesi olan Erduran, kaçış için bir tekne satın aldığını belirterek, “24 saat gözetim altındaydı. Sarıyer’de rıhtımda buluştuk, tekneye bindi. Önce Üsküdar’a gidiyormuş gibi yaptık, sonra Bulgaristan’a gideceğiz diye Boğaz’a kırdım. Romanya şilebi uzun süre Nazım abiyi almak istemedi. Sonunda ikna oldular, bir daha da görmedim Nazım abiyi.” dedi.

Türkiye’de çok tartışılan şairlerden biri olan Nazım Hikmet’in geçtiğimiz günlerde doğum günü kutlandı. Doğum günü münasebetiyle yine gündeme gelen Nazım Hikmet’in sır dolu yıllarını onun çok yakın dostu, aynı zamanda eniştesi olan oyuncu Refik Erduran, Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) anlattı.

Nazım Hikmet’le Robert Koleji’nde tanıştığını anlatan Erduran, “O zamanlar öyle bir hava vardı ki bal gibi faşizm vardı Türkiye’de. Şimdiki gençler gözlerinin önüne bile getiremezler. Nazım Hikmet’in bir şiiri ile yakalanmak, ruhsatsız tabanca ile yakalanmaktan çok daha vahim olurdu. Başınız belaya girerdi. Fişlenirdiniz. Ben lise öğrencisiydim. Türkiye’de böyle bir rejim vardı.” dedi.

Nazım Hikmet’in Türkiye’de ölüm tehditleri aldığını dile getiren Erduran, “Nazım Hikmet canını kurtarmaya çalışıyordu. Burada kalsa öldürülecekti. Ankara’daki faşistlerden tehdit alıyordu. Millet Meclisi’nin içindeki Şevket Bocan gibi adamlar vardı. Bunlar açıkça, ‘Gebertelim bu herifi, bunlar öldürülmelidir, niye sağ koyuyoruz?’ diye bağırıp çağırıyorlardı. Bunlar askeri de yanlarına çekebildiler. Asker buna alet oldu maalesef. Tebligat geldi. Askerlik şubesine gitti Nazım. Askerliğini yaptığını söyledi. Derdini anlattı. ‘Yok anlamayız, sen yine gel Doğuya gidiyorsun’ dediler. O sırada Ankara’daki yönetimin içine egemen olan faşist kesimle askerin faşist kesimi el ele vermişler, Nazım’ı öldürmeye karar vermişlerdi. Kabine de buna tamam demişti. Türkiye vaktiyle faşistti.” şeklinde konuştu.

‘NAZIM HİKMET’İ YURT DIŞINA KAÇIRMAK İÇİN TEKNE SATIN ALDIM’

Nazım Hikmet’i yurt dışına nasıl kaçırdığını ise Erduran şu ifadelerle anlattı: “Akşam gazetesinin sahibi Malik Yolaç’ın hızlı giden bir motorunu satıyormuş diye duydum. Ona talip oldum. Denemek istediğimi söyledim o da kabul etti. Bir hafta denedim. Süratini ölçtüm. Huyunu suyunu öğrendim motorun. Aldıktan bir hafta sonrası için Nazım abi ile sözleştik. Tabi bu sırada onun evinin önünde sivil polisler bekliyordu. 24 saat kapıda bekliyorlardı. Çıkıp gelmesi kolay değildi. O da aynı saatte hep çıkıp gelmiş ki bir güven gelmiş kapıdaki polislere, bunun dışında bu adam çıkmaz diye gece uyumuşlar. Sabah erkenden çıkmış Nazım abi, onlar uyurken Tarabya’ya geldi. Öyle sözleşmiştik. Tarabya otelinin önünde buluştuk. 1952 yılının Haziran aylarıydı, pek hatırlamıyorum. Yürüyüş yapıyormuş gibi oraya geldi. Ben de rıhtıma yanaştım. Önce Üsküdar tarafına gidiyormuş gibi yaptık. Sonra Boğaz’a kırdım. Bulgaristan’a gideceğiz diye. İlerlerken denizde bir şilep gördüm. Romanya şilebi. Buna binmek istedi Nazım abi. ‘Peki deneyelim’ dedim. Yanına yanaştık, Rusça, Fransızca ve Türkçe seslenmeye başladı. ‘Ben Nazım Hikmet, gemiye gelmek istiyorum’ diye seslendi. Bize gidin diyorlardı. Uzun zaman gemiye almadılar, uğraştırdılar. Benzin bitme tehlikesi falan oldu. Sonunda aldılar. Nazım abi gemiye bindi ve gitti Romanya’ya. Nazım abi ile ilk tanışmam onun gitmesine yardımcı olmam falan böyle oldu. Ondan sonra bir daha yüzünü görmedim.”

Nazım Hikmet’in o dönemde açıkça konuştuğu tek kişinin kendisi olduğunu ifade eden Erduran, “Bana hissettiriyordu ki büyük bir hayal kırıklığına uğramış, çünkü o Rusya’yı Lenin zamanından biliyor. Lenin Rusya’sı gibi düşünüyordu. Oysa Rusya’da rejim Leninizm’den Stanilizm’e dönüşmüş, yarıdan fazla faşist bir durum oluşmuş. Tuhaf bir şey; Stalin çevresi içten gerçek Türk komünistlerine karşı. Onları tehlikeli görüyorlar. Güvenilmez emir almaz diye görüyorlar. Birçoklarını Sibirya’ya yollamışlar. Öldürülenler var. Bunları görünce Nazım abi mutsuz olmuş.” diye konuştu.

‘NAZIM HİKMET’İN ÇİZGİSİ KESİNLİKLE STALİNİZM DEĞİLDİ’

Nazım Hikmet’in dünyanın en büyük şairlerinden biri olduğunu belirten Erduran şöyle devam etti: “Nazım ilke ve kavga adamı. Hep bu yönü ile biliniyor ama bundan ibaret değil. Rusya’ya gittikten sonra yaşı da ilerledikten sonra bütün hayatını ve kendi çizgisini gözden geçirdi. Çizgisinden hiç ödün vermedi. Hiç dönekliği yoktu. Kesinlikle karıştırılıyor, Nazım Hikmet’in çizgisi kesinlikle Stanilizm değildi. Tam tersine mücadele etti. Oyun yazdı, kapatıldı. Başı derde girdi. Stalin ölmeseydi kesin orada harcanacaktı. Stalin’in ölümü onu durdurdu.”

Nazım Hikmet’in bilinmeyen yönlerinden de söz eden Erduran, “Nazım çocukluğunda paşa olan büyük babasının etkisi altındaydı. Mevlevi’ydi paşa. Çok derin bir Mevlevi telkini almıştır Nazım Hikmet. O hava ile büyümüş ve yetişmiştir. Çok çetin bir kavga adamıydı ama aynı zamanda müthiş insancıl ve barışçıydı.” dedi.

‘YAŞASAYDI YOLSUZLUĞUN ÖRTBAS EDİLMESİNE DESTEK VERMEZDİ’

17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu hakkında da değerlendirmelerde bulunan Erduran, “Bağımsız mahkemeler olmalı ve burada insanlar yargılanmalı. Yolsuzluk olmuşsa ceza görmelidir. Aklı başında hiç kimse buna karşı çıkmaz. Nazım da sağ olsa elbette buna karşı çıkmazdı. Kimse yolsuzluğun örtbas edilmesine, mahkemelerin bağımsızlıktan uzaklaştırılmasına destek vermez. Nazım da elbette vermezdi.” ifadelerini kullandı.

'NAZIM HİKMET'İN NAAŞININ GETİRİLMESİ ŞU ANDA OLMAZ'

Nazım Hikmet’i çok sevdiğini de anlatan Erduran, “İnsan olarak Nazım’ı tanıdıktan sonra sevmemek mümkün değildi. Çok iyi bir insandı. Hiç kimseyi kıskanmayan, bilerek kötülük yapmayan bir insandı. Çok sevmiştim. Şairliğine hayrandım. İdeolojik açıdan paralellik vardı aramızda. Vasiyeti var. Türk toprağına gömülmek isterdi. Bu olacaktır ama şu anda bu olmaz. Türkiye dengeli hale gelsin. Anormal kutuplaşmadan uzaklaşalım. Nazım’ın naaşının gelmesi provokasyonlara, çirkin davranışlara yol açması tehlikesi devreden çıksın, ondan sonra düşünülsün.” şeklinde konuştu.