Rabbim bir daha göstermesin, ama ikinci Kahramanmaraş olayları olsa ancak böyle bir başlık atılırdı herhalde. Kahramanmaraş yerel basınında hatta bir kesim ulusal medyada bir haber çalkalanıyor. Manşetler bu olay haberle dolu. Nedir peki bu flaş haber? Eminim bu yazıyı okuyan herkes biliyor. Çünkü o kadar gündeme geldi ki duymayan kalmadı. Birkaç gün evvel trafikte yaşanan bir olay. Araçlar kırmızı ışıkta duruyor. Yaya geçidinden insanlar geçiyor fakat yaşlı bir amcanın o sürede karşıya geçecek takati bile yok. Adımlamaya başlasa caddenin ortasındayken muhtemelen araçlara yeşil ışık yanacak. Bunun farkına varan bir bayan sürücü, ki bu en önde bekleyen bir araç değil, ikinci sırada bekliyor, araçtan iniyor ve yaşlı amcayı karşıdan karşıya geçiriyor. Olay tamamen bundan ibaret. Günlerdir manşet haber yapıldı bu konu. Görmezden gelmiyorum elbet, haber46 da bu meseleyi manşetlerden verdi. :) Hatta Ali abim gitmiş bi de röportaj yapmış hanımefendiyle. Hanımefendi de yaşlı amcayı nasıl kaşıdan karşıya geçirdiğinin ayrıntılarını sadece bizim gazetemizle paylaşmış. :) :)



Hiç şüphesiz, hanımefendinin davranışı tebrik edilecek bir şey. Ama siz de eminim ki işin arkasında yatan acı gerçeğin farkına varıyorsunuzdur. Ey milletim, ne hale gelmişiz ki zaten yapılması gereken birşeyi, iyilikten bile saymayacağımız, insanlık vazifesi diyebileceğimiz bir eylemi alkış tutacak duruma gelmişiz. Düşünsenize neden büyüttük biz bu olayı? Bu davranışlar yok olmaya yüz tuttuğu için tabiki. Bir konu, bir olay neden büyütülür? Benzerine az rastlanıyordur, her zaman göremeyeceğimiz farklı birşeydir, bize uzak olan birşeydir. Peki şu dikkatinizi çekti mi? Kırmızı ışıkta ilk sırada duran araçlar, hadi onu bırakalım, ordan geçen onlarca yaya bunu farkedip yapmadı diye niye üzülmedik biz? İnsanlık bu kadar mı yok olmuş diye niye düşünmedik o an? Bizim yardımsever atalarımızın torunları neden bu hale geldi diye neden sorgulamadık. Orada olaya şahit olan onlarca kişi o yaşlı adamı görmedi de aralarından bir kişi bunun farkına vardı diye alkış tuttuk. Biraz tefekkür edelim, ne anlama geliyor bu? Giderek yok olmuyor mu bu güzel değerlerimiz sizce?



Biz nasıl bir neslin torunlarıyız unuttuk mu diyeceğim ama unutmadık çünkü zaten bilmiyorduk ki unutalım. Ukalalık etmeyeyim bilen bilir de şu anki neslin çoğunluğunu kastediyorum. Evet biz bilmiyoruz atalarımızın ahlakını ama bazen kaşımıza çıkıyor, yabancılar bile biliyor atalarımızın o güzel ahlakını ve hayran kalıyorlar. Osmanlı ecdadımızın asrından küçük bir olay nakletmek istiyorum sizlere:



İstanbul'da birkaç saatte bir mahalleyi kül eden yangınlardan biri bir akşam Pera'da çıkıvermişti. Oraya birkaç yüz metre mesafede oturan yabancı bir tüccar, yangın nasılsa oraya da sirayet eder diye eşyalarını toparlamaya başladı. Vakit kaybetmeye gelmezdi. Karısı, çocukları ve hizmetçileriyle harıl harıl çalışıyordu. Komşularda herkes kendi derdine düşmüştü. Bu sebeble İş ağır ilerliyor, yangın ise hızla o yana sirayet ediyordu. O sırada yirmi kadar tulumbacı koşturdular. Aralarında bulunan elli yaşlarında beyaz sarıklı bîr adam, elini kuşağına daldırıp durmadan para çıkarıyor, adamlara dağıtıyor, onları, şevke getiriyordu. Bu sayede yalnız mobilyalar değil, ev de kurtuldu.



Afet atlatıldıktan sonra, Avrupalı tacir adama yaklaştı. Teşekkür etti. Hayretini açıklamaktan da kendini alamadı. Adam: "Adım Hasan Pabuççuoğlu'dur. Yirmi yıl önce babam yabancı memleketteyken ona yardım etmişler. Öldü. Borcunu eda etmek bana düşüyordu. Ben de bir fırsat bekliyordum. Nihayet Allah duamı kabul etti. Borcumu eda ettiğim için çok bahtiyarım." dedi.



Aslına bakarsanız böyle küçük bir olayı nakletmenin de büyük bir marifet olduğunu düşünmüyorum. Dedim ya zaten bunlar bizim hem inancımızın gereği hem de insanlık vazifemiz. Osmanlı ecdadımızın asrında yaşanan daha nice hatıratlar vardır. Hayran olmamak mümkün değil. Gelin bir de bu ahlaki değerlerin gelenekleşmiş olanlarından birkaçına göz atalım:



"Osmanlı döneminde, Pencerenin önünde sarı çiçek varsa 'Bu evde hasta var. Evin önünde hatta bu sokakta gürültü yapma... anlamına gelirdi ..

 

Pencerenin önünde kırmızı çiçek varsa 'Bu evde gelinlik çağına gelmiş, bekar kız var.. Evin önünden geçerken konuşmalarına dikkat et ve küfür etme.' anlamına geliyordu ..



Kız istemeye gelindiğinde damat adayının namaz kılıp kılmadığını anlamak için pantolonunun 'diz izine' bakılırdı...



Kahvenin yanında su gelirdi... Şayet misafir toksa önce kahveyi alır ,açsa suyu alırdı... Ona göre ya yemek sofrası hazırlanır ya meyva ikram edilirdi.



Kapıların üstünde iki tokmak olurdu.. Biri kalın biri ince.. Gelen bayansa kapıyı ince tokmakla vururdu.. Evin hanımı kapıyı ev haliyle bile açardı.. Erkekse kalın tokmakla kapıyı vururdu.. Evin hanımı kapıyı ya örtünüp açar ya da bir mahremi (kocası vs.) açardı...



Peygamber efendimiz (S.A.V.)'in 63 yaşında vefatından sebep, 63 yaşını geçmiş büyüklerimiz yaşları sorulduğunda 'Haddi aştık' derlerdi.



Yolda küçük büyüğünün önünden yürümezdi...



Cuma namazına esnaf -ki kuyumcular da dahil- kapıya kilit vurmadan giderlerdi...



Fitre zekat Ramazandan önce Şabanda verilirdi. Fakir fukara Ramazana erzaksız girmesin diye...



Esnaf Ramazan ayında toplanıp gerçek bir ihtiyaç sahibinin 'borçdefterini' kapatırdı...



Beyler, hanımlara hediye olarak 'ayna' alırdı. Ki bunun anlamı: 'Sana senden daha güzel verebilecek bir hediye yok...' demekti...



Değerli okuyucular, şimdi bir de bu gözle bakalım trafikte yaşanan bu olaya. Sevinmek mi gerek, üzülmek mi? Aklıma şu soru geliyor hemen; Yoksa bu olay, değerlerimizin son çırpınışlarının göstergesi mi?