Türkiye son zamanlarda çetin bir imtihandan geçiyor. Herkesin bilgin, herkesinaydın, herkesin siyaset uzmanı olarak geçindiği bir sürecin ortasına düştük.

Hiç kimsenin kendi doğrusunun en doğru olduğundan ve kati suretle haklılığından şüphesi yok. Kendi doğrularımızı başkalarına dayatmanın ve bu doğrular üzerinden ders verip güç gösterisi yapmanın yerine, başkalarının doğrularını da anlamaya çalışmak daha insancıl olacaktır. Çünkü sanıldığı gibi doğru her zaman öyle tek değildir.Tabi bu birazda nasip meselesidir. Nitekim Hz. Ömer'in adaletini bilmeyenler, Üstad Mehmet Akif'in "Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem / Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem" dizelerine hiç bir anlam yükleyemeyecektir. Birileri beni zorlasa da ne zulmü alkışlatacak, ne de zalimi sevdirebilecektir.Senelerdir tesis edilmeye çalışılan dostluk ve kardeşlik bağlarına neşter vurmak vehatta kesip atmak, bu işin müsebbiplerine tarih önünde ve Allah nezdinde büyük veballer, büyük günahlar yükleyecektir. Nitekim damla damla yağan rahmet yağmurlarının altında, tane tane ekilen saffet ve samimiyet tohumları, birilerinin ayakları altında ezilip kaldı.Biliyorum, bu cümleleri okuyan farklı görüşteki farklı beyinler, cümlelerimden sırf kendi istediğini alabilir, kendi doğruları üzerinden yorum yapabilir ve az önce yukarıda bahsettiğim "nasip" mülahazasından payını alamayıp bilgi sahibi olmadan edindiği fikirleriyle düşüncelerime hücum edebilir. Olsun, kader; zalimin zulmü ile tahkir edilmeyi yazmışsa alnıma, zulmün de müptelası olurum, mükâfatın da?¦***Bu süreç gösterdi ki; aslında aydın sandıklarımız aydın değil, cahil sandıklarımız da cahil değilmiş. Toplumun kılcallarınki; "durun, siz kavga edemezsiniz, siz kardeşsiniz" feryadına karşılık, bu vücudun atardamarları birbirlerinin yüzlerine kılıçlarını çekmiş.Bahsettiğim aydınlar / atardamarlar Hocaefendi ve Başbakan değiller. Onlar bu işin farklı bir boyutundalar. Birisi olağanüstü bilgisiyle yüzyıla damgasını vurmuş din âlimi, diğeri de siyasi dehasıyla Türkiye'nin yönünü değiştirmiş bir politika bilgini. Sözüm, "2014 savaşını" başlatıp kenara kaçan, kendini aydın olarak senelerdir bu millete pazarlayan, olup biteni bir köşede kıh kıh gülerek izleyen söz de atardamarlara?¦Türkiye, kraldan çok kralcıların cümlesinden, vatandaşın hakkını başkalarına peşkeş çekenlerden, harama gönül verenlerden, şerre âşık, şeytana müptela kötülerden çok çekti. İşin kötüsü de çoğumuz kim kötü, kim iyi bunu ayırt edemedi. Daha da kötüsü ayırt edemeden seçtiği tarafın gönüllüsü değil militanı olup çıkıverdi.Küfürler edip, tehditler saçtı. Kin kustu. Kendi aklını değil, başkalarının aklını kullanmaya başladı. Kendi sözünü değil, başkalarının sözünü bütün sözlerin üzerinde tutup propagandasını yaptı. Tenkitleri kabul etmedi; kibri, güneşi gösteren ellere sokak "lamba"larının çiğ ışıklarını işaret etti, "bununla aydınlan" dedi.Cami minarelerinden mütemadiyen günde 5 sefer duyulan ses değil miydi "Allah en büyüktür" hakikati! Planların bile üstünde bir plan olduğunu, O'nun büyüklüğü karşısında herkesin en küçüklerden bile küçük olduğunuunuttuk mu? Yoksa müezzinlerin dudaklarından süzülen "Allahuekber" gerçeğine kapandı mı kulaklarımız? Allah'ın haşaHak yolunda yapılan hiçbir hizmeti zayi etmeyeceğinden şüphemiz mi var artık?Kendisi gibi düşünmeyenleri "kötü", düşünenleri de "iyi" diye tasnif edenler, "adalet" tartısına çıkarıldığında kaybeder. Kardeşlik, kendisi gibi düşünmeyenleri de bağrına basmaktır çünkü. Ama küfretmeden, ama tahkir etmeden, hakaretamiz cümleler sarf etmeden?¦***İslam dünyasının temel problemlerinden birisi de, birbirini anlamaya çalışmamaktır. Birbirini anlamayan toplumların ayrışması kaçınılmaz acı bir sondur. Kendi evimizin önündeki çöplüğü görmeden komşumuzun kirlerinden yakınmak ne kadar kötü?!***Buyurun size vesselamlık kıssadan hisse?¦Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş.Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.Şeytan, kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş.Buzağı bu, az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamışdebelenmiş ve boynundaki ip çözülmüş.Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirmiş.Sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın, eline geçirdiği odunu buzağıya vurunca yavru yere yığılmış.Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalamayıp bir tekmede kadını yere serip öldürmüş.Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp onu tüfekle vurmuş.Silah sesini duyan koca, karısını yerde cansız yatar, babasını da elinde tüfekle görünce silahını çekip babasını öldürmüş.Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam, bu kadar acıya dayanamayıp intihar etmiş.Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan; "şimdi bu felaketi de bana yüklerler, buzağının ipini gevşetmekten başka ben ne yaptım ki" demiş!***Meselenin siyasete bakan yönünün "bizce"sini bir sonraki yazımda değerlendireceğim. Böyle bir ikazın aciliyetine inandığımdan ötürü yazmak istedim. Bunu da anlamaya çalışmazlarsa daha ne diyeyim?