Dünyada Müslümanlara sırf Müslüman olduklarından dolayı gayrimüslimler tarafından tepki duyulması ve dışlanması asırlardır bilinegelen ve uygulanan bir yöntemdir. Dünya’da gayrimüslimlerin Müslümanlardan hep rahatsızlık duymaları bilinen bir gerçektir. Her daim gözlerine batmışızdır. Kimi vakit giydiğimiz elbiseden, kimi zaman yerine getirdiğimiz ibadetlerden, kimi zaman minarelerimizden, kimi zaman ezanımızdan rahatsızlık duymuşlardır. Özellikle Müslüman nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Almanya, Fransa, ve İngiltere gibi Ülkelerde Müslümanlar her daim hedefte olmuştur. Almanya’da evleri kundaklanan ve yakılan gurbetçi Türk Kardeşlerimizi unutmadık. Almanya’da ibadethaneleri kundaklanan ve ateşe verilen Müslüman Kardeşlerimizi unutmadık. Dünyanın başka Ülkelerinde de Müslümanlar hep zulme ve çileye maruz bırakılmıştır. Doğu Türkistan’da (Çin’in esaret altındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesinde) Müslümanlara reva görülen eziyet ve işkencelerin haddi hesabı yoktur. Arakan’da Budistlerin zulmü altında inim inim inleyen Müslümanların çilesi bitmek bilmiyor. Myanmar dedikleri o Ülkede Arakan denilen bir bölgede Müslümanlar sözde hoşgörülü olarak bilinen Budistlerce her türlü işkenceye maruz bırakılmaktadır.
Dünya’da Müslümanlar nerede azınlık ise orada zulüm altında inlemektedir. Yunanistan’da Batı Trakya ve Bulgaristan’da Filibe, Kırcaali, Şumnu gibi Bölgelerde Müslümanlara uygulanan zulüm daha hafızlarımızda tazedir. Müslümanlar sırf azınlık olarak yaşadığı yerlerde mi zulme uğruyorlar? Elbette hayır. Bosna Hersek’te Müslümanlar çoğunlukta idi, buna rağmen Sırpların zulmüne uğradılar. Sırp Ordusu 11 Temmuz 1995'de Bosna Hersek’in Srebrenitsa Kentini işgal etti. Bu işgal bir katliamla son bulmuştur. Sırplar Srebrenitsa’da en az 10 bin Müslümanı öldürmüştür. Yapılan o katliamda genç yaşlı demeden binlerce Müslüman, gözü dönmüş Sırplar tarafından öldürülmüştür.
Daha sayayım mı daha! Afganistan’ın, Irak’ın işgalini ve bu işgallerdeki zulmü ve katliamı anlatayım mı daha!
Bunları (yani yakın tarihteki Müslümanlara uygulanan zulümlerden birkaçını) belirttim. Haçlıların 1000 yıldan fazladır uyguladığı zulmü belirteyim mi! Endülüs’te Müslümanlara uygulanan zulmü hatırlatayım mı?
Evet, yaşadığımız bunca çile ve zulme karşın, Müslümanlar olarak hâlâ da hedefteyiz. Daha dün Londra’da “Müslümanları öldüreceğim” diye bağıran bir İngiliz, teravih namazından çıkan kalabalığın üstüne araç sürdü, 1 ölü, 2’si ağır 10 yaralı var. Amerika’da da Virginia eyaletinde sahur sonrası camiden çıkan cemaatle tartışmaya giren bir Amerikalı, Nabra Hassanen adlı Müslüman genç kızı öldürdü.
Tarihlerden beri her daim mevcut olan ve son günlerde tekrar somut olaylarla kendini gösteren Müslüman Düşmanlığının, Müslümanlara yönelik bu saldırganlığın, bu şiddetin adı nedir? Ortada bir nefret var. Ortada bir şiddet var. Güya bilim adamları buna bir isim bulmaya çalışıyorlar. Ve “İslamofobik terör” diye de bir ad takmışlar. Ben bu adın çok da uygun olduğunu düşünmüyorum. “Haçlı-Siyon Terörü” daha uygundur diye düşünüyorum.
Şimdi bu noktada şu soruyu soracaklar olabilir. Haçlı Terörünü anladık da, Siyon Terörü de nereden icap etti? Hemen cevap vereyim. Siyonistler, özellikle 1948’ten (yani İsrail Terör Örgütü kurulduktan) sonra Ortadoğu’da varlıklarını devam ettirebilmek için her türlü entrikaya başvuruyorlar. Müslümanları Dünya’da terör yanlısı gösterebilmek ve Batılı Ülkelerin desteğini alabilmek için DAEŞ, El Kaide gibi örgütleri kendileri kurup suçu Müslümanların üzerine atıyorlar. Son yıllarda Müslümanlara uygulanan zulüm ve şiddetin perde arkasında İsrail Terör Örgütü de vardır. İşte bundan dolayı “Haçlı-Siyon Terörü” diyorum.
Evet, Siyonlar ve Haçlılar, Yahudiler ve Hristiyanlar, Müslümanları bir türlü kabullenemediler. Siyonlar ve Haçlılar, Yahudiler ve Hristiyanlar, Müslümanları hiçbir zaman sevmediler. İşte bundan dolayı da her daim Müslümanlara diş bilediler. Müslümanlara her türlü tuzak hazırladılar. Müslümanlara kurulan tuzak günümüzde “Müslüman Düşmanlığının artırılması ve Müslümanları topyekun teröre maruz bırakılması” şeklinde planlanmaktadır. Plan ve tuzak o kadar gaddarca ve zalimce ki, hem Müslümanlar teröre maruz kalıyor ve hem de sanki terörist gibi hedef gösteriliyor. Daha bundan birkaç ay önce Almanya Başbakanı Merkel (Şubat 2017’de) Türkiye ziyaretinde Basın Toplantısı sırasında, “İslamist Terör” ifadesi kullanmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bası toplantısında Merkel’e anında karşılık vermiş ve “bu ifadeyi asla kabul edemeyeceklerini ve İslam’ın barış dini olduğunu” vurgulamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan Allah razı olsun. Bu hareketiyle bir kez daha yüreklerimizde yer edinmiştir.
Görüldüğü üzere tuzak büyük. Teröre maruz kalan Müslümanlar, Haçlıların ve Siyonların kirli planlarına maruz kalanlar Müslümanlar ve buna rağmen “terörle yaftalanmak” istenenler yine Müslümanlar.
“Bu tuzağa ve bu kirli plana” karşı nasıl bir tedbir almalıyız?
Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de (Al-i İmran Suresi, 118-120. ayetlerde) açıkça hükümler ve emirler mevcuttur. Yani, Bize nasıl davranacağımıza dair yol gösteren tavsiyeler Kur’an-ı Kerim’de mevcuttur. Gelin o tavsiye ve emirlere kulak verip de dinleyelim: “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında "İnandık" derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir. Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.”
Öyleyse hareket tarzımız bellidir. Müslümanlar olarak Siyonlara ve Haçlılara karşı birlik olup korunacağız. Onları asla dost ve sırdaş edinmeyeceğiz. Bunun için basiret ve feraset içerisinde hareket etmeliyiz.