Başlık, bir dostumun, Merkez bankası sınavlarının mülakat kısmı sırasında, mülakat heyetinin “işyerinizden neden ayrıldınız?” sorusuna cevabıdır. Başka sorular da sorulmuştur dostuma ama en ilginç olan cevaplardan biridir bu. “Referansınız kim, referans belirtmemişsiniz.” Sorusuna cevaben “efendi bana bak diye başlayıp yarım saat fırça çeken dostum nihayetinde Merkez Bankasına personel olarak kabul edilmiştir.

Toplum olarak omurgamızın yamuk yumuk olduğu şu günlerde işe alınırken liyakate değil de kimin nesi olduğuna bakılması, liyakatli olmadığı halde bir tanıdığını bulup, onun gölgesinde, aklı yetse de yetmese de her işe talip olunması, toplumsal bir hastalık haline geldi.

Öte yandan öğretmenin araba alıp satmak suretiyle seyyar galericilik yapması, doktorun yap-sat yaparak müteahhitliğe soyunması, memurun emlakçılık yapmaya çalışması, maalesef trajikomik bir hal aldı. Bırakın kardeşim her kes kendi işini yapsın diyecekken karşımıza daha fazla kazanma isteği çıkıyor. İnsandır elbette daha fazla kazanmayı isteyebilir. Bu yüzden farklı farklı alanlarda iştigal etmeye çalışması mantıklı gibi görünüyor.

Liyakat’e tekrar dönelim. Kelime anlamı olarak Liyakat: Bir işe layık olma, alanıyla alakalı yeterli bilgi, birikim ve donanıma sahip olma, bir konuda ehil olma, yapılacak işe en uygun kişi olma manalarını taşır. Bilmem kimin bilmem nesi olma durumunu ihtiva etmez.

Ancak liyakatin de önünü açmak icab eder ki bir alanda liyakat kesbeden meslek erbabının, daha fazla para kazanma isteğiyle, liyakatli olmadığı alanlara bulaşmasının önü kesilsin. Şöyle ki: işinin ehli bir öğretmenin, ek gelir olarak, seyyar galericilikten elde etmek istediği parayı da öğretmenlikten kazanabilmeli. Müteahhitlikten para kazan doktorun liyakati kuşandığı taktirde aynı parayı mesleğinden kazanması sağlanmalı. Korsan emlakçılık yapan memurun kendi alanında önü açılmalı. Bir işe müracaat edilirken, beni hangi tanıdığım bu işe sokar, diye değil de ben bu iş için yeterli miyim? Ben bu alanda liyakatli miyim? Diye düşünülmeli. Bir adam bir işe alınırken bu hangi bilmem kimin bilmem nesidirden önce, bu adam bu işin ehli midir? soruları sorulmalıdır. Her mesleğin kendi alanında liyakat kesbettiği taktirde istediği kadar para kazanmasının önü açılmalı. Böylece her kes kendi işini yapar ve kimse kimsenin işine burnunu sokmaz. Meslek erbabının da ek iş yaparak, ek gelir elde etme çabasıyla, asıl işindeki liyakatini, zaman içinde kaybetme sıkıntısı, böylece bertaraf edilecektir. 

Siyasetçisinin müftü gibi vaaz verdiği, iş adamının ahlak dersi vermeye çalıştığı, memurun aklı yetmeyen işlere burnunu soktuğu, esnafın hakkından fazlasını nasıl kazanacağını hesab ettiği, halkının anlayıp dinlemeden bilip bilmeden her alanda yorum yaptığı, en acısı da personelinden daha liyakatsiz yöneticilerin iş başına getirildiği günlere geldik. 

Oysa işin ehline verilmediği toplumların medeniyet inşası hayal bile edilemez.