Tomas Mişhel otuz beş kişilik ekibiyle Mardin’in caddelerinde eski uygarlıkların izlerini araştırarak yeni nesillere doğru bilgileri aktarmak için araştırmalar yapıyordu. Ekibinde bulunanların hepsi akademisyenlerden oluşuyordu.
Rehberleri tarih öğretmeni Mehmet beye güzel Türkçesiyle sorular soruyor aldığı cevapları İngilizceye çevirerek ekibine aktarıyordu. Mehmet öğretmen Mardin’in güzelliklerini bir bir anlattı. Öğle vaktiydi. Ezanın yükseklere yansıyan nağmeleri insanların bakışlarını minarelere ve çevirdi. 
Rehbere yaklaşarak, efendim neden Mardin; Şanlıurfa Diyarbakır değil, bir ayda tam on üç kafileyi ağırladık, yabancılar akın akın buraya geliyorlar, deyince kulağına eğildi:
-Sayın öğretmenim burada bütün dinlerin kalıntısı var. Ayrıca tüm semavi dinlerin ibadethaneleri açık. Gelen misafirlerin en çok bunu merak ettiklerini sanıyorum. Yani nasıl oluyor da cami, havra, kilise aynı şehirde cemaat buluyor, hiç kavga etmiyorlar diye merak ediyorlar. Hoş görünün diyalogun örneğini bu şehirde yerinde incelemek istiyorlar.
Sesin susmasıyla kahve önlerinde tabureler boşalıyor... 
Mardin’de ağustos ayında öğle sıcağı çekilmez olur. Misafirler dükkân önlerinden yürüyorlar. Birçoğunun elinde koyu kahverengi şemsiyeler. Zaman ilerliyor kafile Mardinin tarih kokan demirciler çarşısından ayrılmak üzereyken Tomas Mişhel’in dikkatini iri gövdeli elindeki çekiçle sürekli çalışan adam dikkatini çekiyor. Rehbere yaklaşarak;
-Şura bir girsek, işi hakkında bilgiler alsak…
İçeride altmış beş yaşında, teriyle demire şekil veren ihtiyara yaklaşarak kolay gelsin dedikten sonra soruyorlar;
-Size işinizle ilgili birkaç soru sormak için içeri girebilir miyiz?
-Hay hay efendim! İçeri alınıyor hepsi. Küçük taburelere oturuyor misafirler. Soğuk ayranları yudumlarken soru yağmuruna tutuyorlar dükkân sahibini.
-Buradan kazandığınız yetiyor mu?
-Fazlasını bile kazanıyorum elhamdülillah.
-Peki, fazlasını ne yapıyorsun.
-Yurtdışına Kenya ya gönderiyorum, birazını da vakıflarımız var oralara veriyorum.
-Neden yurt dışına gönderiyorsunuz ki?
-Orada da insanlar yaşıyor, Kara derili insanlar, kara ruhluların tuzağına düşmesin diye kardeşlerimiz Kenya da vakıf açtılar, insan yetiştiriyorlar.
-Fakat Kenya’da Türk ve Müslüman yok ki.
-Bizden olmayanlar insan değil mi?
Tomas Mişhel ‘Adamın cevabında çok derin manalar gizli,’ diyor. Aklına kendi peygamberi Davut (a.s.) geliyor. Asırlar önce yaşamış hak için oda demir döverek halka hizmet eden büyük nebi gibi bu adamlar. O’da bir demirciydi, artırdıklarıyla insanlığın ıslahı için çalışmış bir peygamberdi, diyor mırıldanarak.
‘Şehirleri yükselten içinde yaşayanlar olduğu gibi, İnsanı üstün kılan değerler de hoşgörü, diyalog ve başkaları için yaşama erdemleri olmalı’ diyor Tomas Mişhel. 
Birkaç esnafı daha ziyaret ediyorlar. Farklı insanlardan aynı cevaplar alınıyor. Bu şehre gelenlerin ne kadar haklı olduklarını kendi ağızlarından dinliyorlar...
Mardin esnafı bir şeyi çok iyi biliyor. Uygarlıklar sadece anlatarak kurulmuyor. Planı projeyi yapanlar temsil boyutunu gerçekleştirmeli, sonra da onu anlatmalı.