İnsan; şu kâinat sarayının en kıymetli misafiri. Bu sarayın ulvi memuru. Sarayda nice cihazlarla donatılmış, benzeri olmayan, bulunamayan nazırı. Arz memleketinden dünya şehrine tayin edilen bütün mahlûkatın padişahı.

Bu şehirde insan; yaşadığı hayattan, bildiği doğruları hayatına uygulamaktan suale çekilecek. Yapmış olduğu güzelliklerden, işlemiş olduğu hatalardan imtihan olacak. Bütün varlık âleminin hükümdarı, tasarruf edeni olarak; hizmetine sunulan nebatattan, tabiattan, mahlûkattan kısaca mevcudattan imtihan olacak. Bedeninde taşıdığı cihazlarından kitabet-i fıtriye adına; anlama, anlatma ve yaşama adına imtihan olacak. Yaratanına karşı emir ve yasaklarından imtihan olacak. İnsan mutlaka imtihan olacak.

Bir büyüğün ifadesiyle “Elmas gibi ruhların kömür tıynetli olanlardan ayrılması imtihana bağlıdır. İnsan imtihanlarla saflaşır. Özüne erer. Hayat imtihanlar sayesinde sabitlikten kurtulur, renklilik kazanır. Ruh imtihan gördüğü sürece olgunlaşır, büyük işleri göğüsleyecek hale gelir.” Fert imtihan sorularının zorluğu nispetinde insanlık mektebinden sınıf geçmeye, yükselmeye hak kazanır. 

Dünya insan için yaratılmıştır. İnsan bu dünyanın efendisidir. Fakat bu baki bir efendilik değildir. En süfli makamda insanındır en ulvi makamda. Ancak, bu makamlar sahibinden ücretini ister. Ulvi makamın ücreti de istenilen ölçülere göre yalansız, yaratanın ölçülerine uyan insan olmaktır. 

İnsan arz memleketinden dünya şehrine tayin edilirken sorumluluğunun bilincine ermeliydi. Kâinat sarayına misafir olarak gelmişti. Sarayın baki sahipliğine kalkışmamalıydı. Misafirliğinin bir gün sona ereceğini unutmamalıydı. Dünya durağında üzerinde taşıdığı cihazlarını geliştirmek maksadını aklından çıkarmamalıydı. Yaşadığı sürede; kat ettiği yolların, uğradığı durakların, zamanın muhasebesini yapmalıydı. Ve insan dünya gözlüğünü çıkarıp gönül gözüyle etrafına bakmalıydı.

Bizler biz olamadığımızdan başkaları bize musallat edildi. Hakikatlere gönül veremediğimizden yalanlar, yanlışlar öne çekildi. Nefislerimize hayır diyemediğimizden irademizin kararları geride kaldı. Kolaylıklara alıştığımızdan, imtihanında kolay olma imajı verildi. Keşke bu imtihan cüzi irademin ilmiyle anlatılabilseydi. Nefsimizin etkisinden parlayan gözlerimiz imtihan tablosunun zorluğunu Âhiret yurdundan insanlığa çizebilseydi...

Genç nesilleri karanlıklarda yalnız bırakanlar. Onların, şehvet deryalarında boğulmasına seyirci kalanlar. Kitleleri gerçek kültürden ayrı tutanlar. Fenalıklara yahşi çekip gününü gün edenler. İnsanı, özünden ve ruh kökünden uzaklaştırmayı medeniyetle bağdaştıranlar. İlim yuvalarını cehennem zakkumunun ağaçlığı haline getirenler. Medeniyet deyip, yenilik deyip çeşit-çeşit yabancı düşüncelere pey çekenler. Dünyanın aldatıcı, sıcak yüzüne tebessüm edenler... Bir gün gelecek, imtihan salonuna girecekler lakin söz söyleme imkânı bulamayacaklar. 

İmtihanın zorluğu kulun Allah katında ki kıymetine riayet eder. “Allah taşıyamayacağı yükü kuluna yüklemez.” Gönlünü en yüce ideallerle donatmış birisi için, onun azmine indirilmiş bir kamçıdır imtihan. İradesini şahlandıran, gönül kadranlarını aydınlatan bir ışıktır imtihan. İnanan insan gördüğü her imtihanla berraklaşır, yay gibi gerilime geçer ve adım- adım gönlünde kurduğu cennetlere doğru yükselir.